14 Eylül 2010 Salı

Cildimizdeki Lekelerden Kurtulma Yolları


İlerleyen yaş, güneş ışınları ve çeşitli sebeplerle oluşan deri lekelenmeleri çoğumuzun korkulu rüyasıdır. Ancak teknoloji bu soruna da çözüm sunuyor. Leke tedavisinde yeni geliştirilmiş bir teknik olan lazerde, özel dalga boyunda ışınlar kullanılarak pigment içeren hücrelerin harap edilmesi, deriye renk veren melanin pigmentinin yıkılması veya derinin en üst tabakasının soyulması ile lekeler yok ediliyor. Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Acıbadem Maslak Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Emel Erkek deri lekelenmelerine karşı uygulanan en son yöntem olan ‘lazer tedavisi’ hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Emel Erkek, “Lazer sistemleriyle yapılan uygulamalarda etraftaki normal deriye zarar vermeden lekelerin tedavisi mümkün oluyor. Lazer hem yüzeysel, hem de derin lekelerin tedavisinde başarı ile kullanılıyor. Lazerle leke tedavisi en sık yüze yapılmakla birlikte boyun, el üstleri ve diğer vücut bölgelerine de uygulanabiliyor” dedi.
Lekelenme daha çok yüz, boyun ve el üstlerinde oluşuyor
Deri lekelenmeleri ilerleyen yaş ve güneş ışınlarının yanı sıra hormonal, genetik faktörler, ilaç ve kozmetik kullanımının yanı sıra metabolik hastalıklar sebebiyle de oluşabiliyor. Lekelenme doğumsal olabileceği gibi, sonradan da edinilebiliyor. Derinin en üst tabakası veya deri altı tabaka ile ilişkili olabilen lekelenme, mekanizma olarak melanin pigmentinin artışına veya melanin-dışı pigment birikimine bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Daha çok koyu tenli kişilerde görülen deri lekelenmesi yüz, boyun V’si ve el üstleri gibi kronik olarak güneşe maruz kalan deri bölgelerinde belirgin oluyor.
Leke yüzeysel ya da yeni ise tedaviye yanıt şansı yüksek!
Çoğu zaman kozmetik problemden ibaret olan deri lekelerinin bazıları kansere dönüşüm olasılığını barındırıyor. Güneş ışınlarının yalnızca lekelenme oluşumunda değil, varolan leke bölgelerinin kararmasında ve leke üzerinde kanser oluşumunda da önemli rolü bulunuyor. Leke tedavisinde en temel prensip güneşten korunmadır. Bu sağlandıktan sonra lekelenmenin tipine göre uygun tedavi seçenekleri gözden geçirilebiliyor. Genel olarak lekelenme ne kadar yüzeyselse ve ne kadar yeni ise, tedaviye yanıtı o derece olumlu oluyor.

İlerleyen yaş, güneş ışınları ve çeşitli sebeplerle oluşan deri lekelenmeleri çoğumuzun korkulu rüyasıdır. Ancak teknoloji bu soruna da çözüm sunuyor. Leke tedavisinde yeni geliştirilmiş bir teknik olan lazerde, özel dalga boyunda ışınlar kullanılarak pigment içeren hücrelerin harap edilmesi, deriye renk veren melanin pigmentinin yıkılması veya derinin en üst tabakasının soyulması ile lekeler yok ediliyor. Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Acıbadem Maslak Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Emel Erkek deri lekelenmelerine karşı uygulanan en son yöntem olan ‘lazer tedavisi’ hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Emel Erkek, “Lazer sistemleriyle yapılan uygulamalarda etraftaki normal deriye zarar vermeden lekelerin tedavisi mümkün oluyor. Lazer hem yüzeysel, hem de derin lekelerin tedavisinde başarı ile kullanılıyor. Lazerle leke tedavisi en sık yüze yapılmakla birlikte boyun, el üstleri ve diğer vücut bölgelerine de uygulanabiliyor” dedi.
Lekelenme daha çok yüz, boyun ve el üstlerinde oluşuyor
Deri lekelenmeleri ilerleyen yaş ve güneş ışınlarının yanı sıra hormonal, genetik faktörler, ilaç ve kozmetik kullanımının yanı sıra metabolik hastalıklar sebebiyle de oluşabiliyor. Lekelenme doğumsal olabileceği gibi, sonradan da edinilebiliyor. Derinin en üst tabakası veya deri altı tabaka ile ilişkili olabilen lekelenme, mekanizma olarak melanin pigmentinin artışına veya melanin-dışı pigment birikimine bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Daha çok koyu tenli kişilerde görülen deri lekelenmesi yüz, boyun V’si ve el üstleri gibi kronik olarak güneşe maruz kalan deri bölgelerinde belirgin oluyor.
Leke yüzeysel ya da yeni ise tedaviye yanıt şansı yüksek!
Çoğu zaman kozmetik problemden ibaret olan deri lekelerinin bazıları kansere dönüşüm olasılığını barındırıyor. Güneş ışınlarının yalnızca lekelenme oluşumunda değil, varolan leke bölgelerinin kararmasında ve leke üzerinde kanser oluşumunda da önemli rolü bulunuyor. Leke tedavisinde en temel prensip güneşten korunmadır. Bu sağlandıktan sonra lekelenmenin tipine göre uygun tedavi seçenekleri gözden geçirilebiliyor. Genel olarak lekelenme ne kadar yüzeyselse ve ne kadar yeni ise, tedaviye yanıtı o derece olumlu oluyor.
Devamını Oku

Yağ Düşmanı Besinler


Kırmızı biber: İçindeki acı madde “capcaicin”, vücudun kan dolaşımını hızlandırarak ısısını artırmasına neden oluyor. Vücudun forma girmesine yardımcı olan bu etkiye de “termojenes” adı veriliyor. Vücut ısısı ne kadar artarsa yağ yakımı da o derece hızlanıyor. Hindiba: Hafif sarımsı bu sebze içinde kan damarlarına pozitif etkisi bulunan ve hazmı kolaylaştıran ‘intybin’ ya da ‘taraxin’ gibi çok özel keskin maddeler barındırıyor. Bu iki madde, vücuttaki asitlerin atılımında ve metabolizmanın düzenli çalışmasında önemli bir görev üstleniyor. Bu sayede tatlıya olan iştah azalıyor.
Greyfurt: Bu meyve içeriğindeki ikincil bitkisel maddeler ve C vitaminiyle gerçek bir form dostu olduğunu kanıtlıyor. Vücudun enerjisini artırırken açlık krizlerini önleyici etkisi bulunuyor.
Yoğurt: Kalsiyum olmadan metabolizmamız sadece sınırlı bir şekilde çalışmasını sürdürüyor. Bu yüzden iyi bir beslenme düzenine dikkat etmek sağlıklı ve kusursuz bir vücuda sahip olmakla aynı anlama geliyor. Az yağlı yoğurt içerdiği yoğun mineraller sayesinde vücudun yağ yakımını da belirli bir oranda yükseltiyor.

Kırmızı biber: İçindeki acı madde “capcaicin”, vücudun kan dolaşımını hızlandırarak ısısını artırmasına neden oluyor. Vücudun forma girmesine yardımcı olan bu etkiye de “termojenes” adı veriliyor. Vücut ısısı ne kadar artarsa yağ yakımı da o derece hızlanıyor. Hindiba: Hafif sarımsı bu sebze içinde kan damarlarına pozitif etkisi bulunan ve hazmı kolaylaştıran ‘intybin’ ya da ‘taraxin’ gibi çok özel keskin maddeler barındırıyor. Bu iki madde, vücuttaki asitlerin atılımında ve metabolizmanın düzenli çalışmasında önemli bir görev üstleniyor. Bu sayede tatlıya olan iştah azalıyor.
Greyfurt: Bu meyve içeriğindeki ikincil bitkisel maddeler ve C vitaminiyle gerçek bir form dostu olduğunu kanıtlıyor. Vücudun enerjisini artırırken açlık krizlerini önleyici etkisi bulunuyor.
Yoğurt: Kalsiyum olmadan metabolizmamız sadece sınırlı bir şekilde çalışmasını sürdürüyor. Bu yüzden iyi bir beslenme düzenine dikkat etmek sağlıklı ve kusursuz bir vücuda sahip olmakla aynı anlama geliyor. Az yağlı yoğurt içerdiği yoğun mineraller sayesinde vücudun yağ yakımını da belirli bir oranda yükseltiyor.
Devamını Oku

Sağlıklı Kilo Vermenin Yolları


Kilo vermenin en doğru yolu, yeme ve içme alışkanlıklarını değiştirip, fiziki aktiviteyi arttırmakla oluyor.
Her kesin yapısı farklı olduğundan, ideal kilo diye tek bir değer yok, fakat boya göre ideal kilo aralığını tayin etmek mümkün. Kilonun bu sağlıklı değer aralığında olup olmadığını anlamak için, Vücut Kitle Endeksi´ni (BMI) hesaplamak gerekiyor. BMI değerini bulmak için kilonun, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesi gerekiyor. Örneğin, boyu 165 cm. ağırlığı 55 kg olan kişinin Beden Kütle İndeksi: 55 / (1.65)2 = 20.2 olur.

Kilo vermenin en doğru yolu, yeme ve içme alışkanlıklarını değiştirip, fiziki aktiviteyi arttırmakla oluyor.
Her kesin yapısı farklı olduğundan, ideal kilo diye tek bir değer yok, fakat boya göre ideal kilo aralığını tayin etmek mümkün. Kilonun bu sağlıklı değer aralığında olup olmadığını anlamak için, Vücut Kitle Endeksi´ni (BMI) hesaplamak gerekiyor. BMI değerini bulmak için kilonun, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesi gerekiyor. Örneğin, boyu 165 cm. ağırlığı 55 kg olan kişinin Beden Kütle İndeksi: 55 / (1.65)2 = 20.2 olur.
Devamını Oku

Doğru beslenerek hastalıklardan korunun


İçinde bulunduğumuz mevsim itibarıyla girip ve soğuk algınlığı başta olmak üzere pek çok hastalık kapımızı çalabilir ve gerek bedensel olarak gerekse de sosyal olarak pek çok risklerle karşı karşıya kalabiliriz. Özellikle son dönemde gündemde olan ve dünya çapında salgına yol açan H1N1 virüsü nedeniyle yaşamsal bazı risklerle de karşılaşabiliriz. Oysa ki, tüm bu risklerle karşı karşıya kalmamak ve doğru beslenme tercihleriyle güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak oldukça mümkün… Peki, nasıl beslenmeliyiz ki hastalıklara karşı doğal bir kalkan oluşturabilelim? Alman Hastanesi’nden Diyetisyen Esra Aran, besinlerle güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturabilmenin pratik yollarını şöyle anlattı:

İçinde bulunduğumuz mevsim itibarıyla girip ve soğuk algınlığı başta olmak üzere pek çok hastalık kapımızı çalabilir ve gerek bedensel olarak gerekse de sosyal olarak pek çok risklerle karşı karşıya kalabiliriz. Özellikle son dönemde gündemde olan ve dünya çapında salgına yol açan H1N1 virüsü nedeniyle yaşamsal bazı risklerle de karşılaşabiliriz. Oysa ki, tüm bu risklerle karşı karşıya kalmamak ve doğru beslenme tercihleriyle güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak oldukça mümkün… Peki, nasıl beslenmeliyiz ki hastalıklara karşı doğal bir kalkan oluşturabilelim? Alman Hastanesi’nden Diyetisyen Esra Aran, besinlerle güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturabilmenin pratik yollarını şöyle anlattı:
Devamını Oku

Metabolizmayı hızlandıran besinler


Diyet yaparken herkesin peşinde koştuğu daha hızlı kilo verdiren süper besinlerdir.
Aslında daha hızlı kilo verdiren süper bir besin yoktur. Çünkü kilo verme durumu vücudumuzun enerji dengesi ile ilişkilidir. Fakat bazı besinlerin iştah ve metabolizma üzerinde etkisi olduğu doğrudur. Şimdi şehir efsanelerini bir kenara bırakıp, bilimsel gerçekliklerle iştahı ve metabolizmayı etkileyen besinleri inceleme vakti…
Yumurta: Örnek protein kaynağı olan yumurtanın tokluk süresini uzattığına dair bilimsel veriler vardır. Sabah kahvaltılarında bir adet haşlanmış yumurta tüketerek tokluk sürenizi uzatabilirsiniz.
Kırmızı acı biber: Acı biberin içerdiği kapsaisin adlı maddenin metabolik hızı arttırabileceği bilimsel çalışmalar ile saptanmıştır. Yemeklerinize ve salatalarınıza katacağınız bir miktar acı kırmızıbiber ile bedeninize canlılık, menülerinize lezzetekleyebilirsiniz. Ayrıca kapsaisin adlı maddenin iştahı azalttığına dair bilimsel verilerde bulunmaktadır.
Yeşil çay: Güçlü antioksidan etkisi ile bedenimizi zehirli maddelerden temizlemesinin yanı sıra, yeşil çay içerdiği bileşikler ile metabolik hızı da arttırmaktadır. Günde 1–2 fincan yeşil çay tüketerek metabolizmanızı enerjik hale getirebilir aynı zamanda bedenimize dost antioksidanları da alabilirsiniz.
Badem: Yağlı kuruyemişlerden olan badem birçok vitamin, mineral ve posadan zengindir. Bunun yanı sıra kalp sağlığını koruyan omega-3 yağ asitlerini de içerir. Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenme programında yeterli miktarda (aşırı değil!) badem bulunan kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha kolay kilo verdiğini göstermiştir.
Sirke: Salatalarınıza ekleyeceğiniz sirke tokluk sürenizi uzatabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, sirkenin içinde bulunan asetik asidin sindirim hızını yavaşlattığını ortaya koymuştur. Böylece kan şekeriniz daha dengeli yükselir ve daha uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Tarçın: İşte başka bir iştah azaltıcı… Tarçın üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda, tarçının özellikle şeker hastalarında kan şekeri dengeleyici bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Şeker hastasıysanız ve diyet yapıyorsanız hem daha uzun süre tok hissetmek hem de kan şekerinizi dengelemeye yardımcı olmak adına günde ¼ – ½ çay kaşığı kadar tarçın ile menülerinizi süslemeyi deneyebilirsiniz.
Zeytinyağı: Günlük yağ gereksinmesinin bir kısmı tekli doymamış yağ asitlerinden karşılandığında yani zeytinyağı tüketimi yeterli olduğunda metabolizmanın desteklendiği ve kilo vermenin kolaylaştığı bilimsel çalışmalar ile gösterilmiştir.
Salata: Öğünlere koca bir kâse salata ile başlamak veya öğün içerisinde bolca salata tüketmek öğünde alınan kaloriyi azaltabilir. Sebzeler yüksek posa yoğunlukları ile midede yer tutarak daha çabuk doymamıza yardımcı olurlar. Ayrıca zayıflama diyetlerinde görülebilecek bir sorun olan kabızlığında çözümünde önem taşırlar.
Etli, Sütlü veya Yumurtalı Çorba: Çorbalar öğünde daha az enerji tüketmek için farklı bir yoldur. Su içerikleri nedeni ile midede oluşturdukları basınç nedeni ile daha kısa sürede doymamızı sağlarlar. İlginç bir bilimsel veri de, protein içeriği yüksek çorbaların gün boyunca enerji alımını azaltmada diyet yapanlara yardımcı olmasıdır.
Peynir: İçeriğinde yer alan proteinler iştahı baskılamakta yardımcı olur. Bunun dışında yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile de zayıflamaya yardımcı etkisi olabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar yetersiz kalsiyum tüketiminin kilo vermeyi zorlaştırdığını ortaya koymuştur.

Diyet yaparken herkesin peşinde koştuğu daha hızlı kilo verdiren süper besinlerdir.
Aslında daha hızlı kilo verdiren süper bir besin yoktur. Çünkü kilo verme durumu vücudumuzun enerji dengesi ile ilişkilidir. Fakat bazı besinlerin iştah ve metabolizma üzerinde etkisi olduğu doğrudur. Şimdi şehir efsanelerini bir kenara bırakıp, bilimsel gerçekliklerle iştahı ve metabolizmayı etkileyen besinleri inceleme vakti…
Yumurta: Örnek protein kaynağı olan yumurtanın tokluk süresini uzattığına dair bilimsel veriler vardır. Sabah kahvaltılarında bir adet haşlanmış yumurta tüketerek tokluk sürenizi uzatabilirsiniz.
Kırmızı acı biber: Acı biberin içerdiği kapsaisin adlı maddenin metabolik hızı arttırabileceği bilimsel çalışmalar ile saptanmıştır. Yemeklerinize ve salatalarınıza katacağınız bir miktar acı kırmızıbiber ile bedeninize canlılık, menülerinize lezzetekleyebilirsiniz. Ayrıca kapsaisin adlı maddenin iştahı azalttığına dair bilimsel verilerde bulunmaktadır.
Yeşil çay: Güçlü antioksidan etkisi ile bedenimizi zehirli maddelerden temizlemesinin yanı sıra, yeşil çay içerdiği bileşikler ile metabolik hızı da arttırmaktadır. Günde 1–2 fincan yeşil çay tüketerek metabolizmanızı enerjik hale getirebilir aynı zamanda bedenimize dost antioksidanları da alabilirsiniz.
Badem: Yağlı kuruyemişlerden olan badem birçok vitamin, mineral ve posadan zengindir. Bunun yanı sıra kalp sağlığını koruyan omega-3 yağ asitlerini de içerir. Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenme programında yeterli miktarda (aşırı değil!) badem bulunan kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha kolay kilo verdiğini göstermiştir.
Sirke: Salatalarınıza ekleyeceğiniz sirke tokluk sürenizi uzatabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, sirkenin içinde bulunan asetik asidin sindirim hızını yavaşlattığını ortaya koymuştur. Böylece kan şekeriniz daha dengeli yükselir ve daha uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Tarçın: İşte başka bir iştah azaltıcı… Tarçın üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda, tarçının özellikle şeker hastalarında kan şekeri dengeleyici bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Şeker hastasıysanız ve diyet yapıyorsanız hem daha uzun süre tok hissetmek hem de kan şekerinizi dengelemeye yardımcı olmak adına günde ¼ – ½ çay kaşığı kadar tarçın ile menülerinizi süslemeyi deneyebilirsiniz.
Zeytinyağı: Günlük yağ gereksinmesinin bir kısmı tekli doymamış yağ asitlerinden karşılandığında yani zeytinyağı tüketimi yeterli olduğunda metabolizmanın desteklendiği ve kilo vermenin kolaylaştığı bilimsel çalışmalar ile gösterilmiştir.
Salata: Öğünlere koca bir kâse salata ile başlamak veya öğün içerisinde bolca salata tüketmek öğünde alınan kaloriyi azaltabilir. Sebzeler yüksek posa yoğunlukları ile midede yer tutarak daha çabuk doymamıza yardımcı olurlar. Ayrıca zayıflama diyetlerinde görülebilecek bir sorun olan kabızlığında çözümünde önem taşırlar.
Etli, Sütlü veya Yumurtalı Çorba: Çorbalar öğünde daha az enerji tüketmek için farklı bir yoldur. Su içerikleri nedeni ile midede oluşturdukları basınç nedeni ile daha kısa sürede doymamızı sağlarlar. İlginç bir bilimsel veri de, protein içeriği yüksek çorbaların gün boyunca enerji alımını azaltmada diyet yapanlara yardımcı olmasıdır.
Peynir: İçeriğinde yer alan proteinler iştahı baskılamakta yardımcı olur. Bunun dışında yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile de zayıflamaya yardımcı etkisi olabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar yetersiz kalsiyum tüketiminin kilo vermeyi zorlaştırdığını ortaya koymuştur.
Devamını Oku

Kilo pankreas kanseri yapıyor


ABD´deki Teksas Üniversitesine bağlı Kanser Merkezinden Dr. Donghui Li, vücut kitle endeksi ile pankreas kanseri arasındaki bağlantıyı göstermek amacıyla yapılan araştırmada ilk kez, hangi yaşta aşırı kilonun pankreas kanseri riskini artırdığını da incelediklerini belirtti.
Araştırma sonunda, 14-19 yaşında aşırı kilolu olan gençlerin pankreas kanserine yakalanma riskinin normal kilodakilere göre yüzde 60 fazla olduğu görüldü. Aşırı kilonun 20 ve 30´lu yaşlardaki kişilerde ise pankreas kanseri riskini 2-3 kat artırdığı saptandı.
Aşırı kilo ve kanserin ortaya çıktığı yaş arasındaki bağ da belirlendi. Kanserin, ortalama olarak, normal kilodakilerde 64, aşırı kilodakilerde 61, obezlerde 59 yaşında ortaya çıktığı sonucu elde edildi.

ABD´deki Teksas Üniversitesine bağlı Kanser Merkezinden Dr. Donghui Li, vücut kitle endeksi ile pankreas kanseri arasındaki bağlantıyı göstermek amacıyla yapılan araştırmada ilk kez, hangi yaşta aşırı kilonun pankreas kanseri riskini artırdığını da incelediklerini belirtti.
Araştırma sonunda, 14-19 yaşında aşırı kilolu olan gençlerin pankreas kanserine yakalanma riskinin normal kilodakilere göre yüzde 60 fazla olduğu görüldü. Aşırı kilonun 20 ve 30´lu yaşlardaki kişilerde ise pankreas kanseri riskini 2-3 kat artırdığı saptandı.
Aşırı kilo ve kanserin ortaya çıktığı yaş arasındaki bağ da belirlendi. Kanserin, ortalama olarak, normal kilodakilerde 64, aşırı kilodakilerde 61, obezlerde 59 yaşında ortaya çıktığı sonucu elde edildi.
Devamını Oku

Sporcu Nasıl Beslenmelidir


Sporcularımızın genel beslenme gereksinimleri ve özellikle önemli karşılaşmalar öncesindeki kamp dönemleri ile karşılaşma sabahı nasıl beslenmeleri konusunda “Sporcuların en titizlik gösterdiği en çok merak ettiği, uygulamada da en sıkıntı çektikleri, en eksik kaldıkları konulardan bir tanesi. Küçük yaşlardaki sporcular için bu yüzme, jimnastik gibi çok yoğun, yaz döneminde de yaz spor okulları açılıyor. Veliler bu konuda ilgililer. Çocukların beslenmesi hep birinci planda. Tabi, normal çeşit olarak herşeyden yiyorsa bir sporcu, beslenme açısından bir sorunu yok demektir.

Sporcularımızın genel beslenme gereksinimleri ve özellikle önemli karşılaşmalar öncesindeki kamp dönemleri ile karşılaşma sabahı nasıl beslenmeleri konusunda “Sporcuların en titizlik gösterdiği en çok merak ettiği, uygulamada da en sıkıntı çektikleri, en eksik kaldıkları konulardan bir tanesi. Küçük yaşlardaki sporcular için bu yüzme, jimnastik gibi çok yoğun, yaz döneminde de yaz spor okulları açılıyor. Veliler bu konuda ilgililer. Çocukların beslenmesi hep birinci planda. Tabi, normal çeşit olarak herşeyden yiyorsa bir sporcu, beslenme açısından bir sorunu yok demektir.
Devamını Oku

Kız Tavlama Sanatı - Kadınları Etkileme Yolları - Kızları Etkileme Yolları


Erkekler için hazine değerinde tavsiyeler, tüyolar.

Bu yazı, kızları etkilemek isteyen erkeklere hitap ediyor. Sakın bu yazıyı kız arkadaşınıza okutmayın. Eğer etkilemek istediğiniz kız bu yazıyı okursa şansınız kalmaz. Silahlarınızı öğrenmiş olur. Bu yazı sadece erkeklere hitap ediyor.

1- DOĞAL KOKUN!
İnsan, tıpkı diğer pek çok memeli gibi terinde hormonlarını da taşır. Erkekler, dönem dönem terlerinde erkeklik hormonlarını bulundururlar. Bu hormonlar da kadınlara “cinsel ilişkiye hazırım” mesajı verirler. Kadınlar bu hormonal kokular sayesinde erkeğe karşı cinsel olarak duydukları ilgiyi artırırlar. Pek çok pahalı parfüm markası, parfümlerine bazı hayvanların terlerinden elde edilen hormonal kokuları işte bu nedenle koymaktadır. Sonuç olarak, doğal kokun. Koltukaltınızı sürekli tıraş etmeyin. Koltukaltı tüyleri bu hormonal kokular için ideal yerlerdir. Sürekli tıraşlı olursanız kokunuzu hiçbir şekilde belli edemezsiniz. Bu da cinsel ilişkiye hazır olduğunuz mesajını kadına ulaştıramayacaktır.

2-VÜCUT ÇALIŞIN!
En basit ifadeyle, kadınlar kaslı erkeklere bayılırlar. Bunun psikolojik açılımı ise şöyledir. Hayatta kalma açısından, erkekler kadınlara göre daha avantajlı görünmektedirler. Kadınlar bu dengeyi nasıl sağlarlar? Beklentilerini buna göre değiştirerek. Erkeklerde kas üretimini artıran kimyasallar erkeklik hormonlarıyla ilişkilidir. Kadınlarda bu hormonların üretimi çok düşük seviyede olduğu için kadınlar daha az kaslıdırlar. Kaslı bir erkek bu noktada kadına “erkeklik hormonlarının sağlıklı” olduğu mesajını verir. Fazlasını da verir. Kadınlar sahip oldukları bu fiziksel zayıflığı erkeklerle telafi ederler. Yani, kendisini özellikle hamilelik gibi tamamen zayıf olduğu dönemlerde koruyacak güçlü erkekler ararlar. Fiziksel güç kadın için korunma demektir. Kadın için hayatta kalma demektir. Hayat ise her şeydir. Bu yüzden kas yapın, kol kaslarına önem verin. Görünür kaslara önem verin.

3-SESİNİZE VE KONUŞMANIZA DİKKAT EDİN!
Olgun ve kalın bir ses kadınlar için çekicidir. Bunun psikolojik nedeni ise kadında erkeğin sağlıklı bir ergenlik geçirmiş olmasını ve hormonal olarak sağlıklı olmasını çağrıştırmasıdır. Kalın sesler ince seslere göre daha erkeksi ve çekicidir. Kalın sesli erkekler her zaman daha fazla tercih edilirler. Rutkay Aziz’in ses tonu neden bu kadar beğeniliyor hiç düşündünüz mü? Konuşma olarak da yavaş ve harflerin üzerine basa basa konuşan erkekler kadına “kendine güveniyor” mesajı verir. Bu yüzden, sesinizi kalınlaştırın. Yavaş ve olgun konuşun. Çok konuşmayın. Az ve öz konuşun. Böylece kadınlar daha fazlasını duymak için size sorular sormak zorunda kalacaktır. Bu da yeni sohbetlere yelken açmanız için bir fırsattır.

4-BİRBİRİNE YAKIN KAŞLAR.
Yapılan araştırmalar, zannedilenin aksine; birbirine yakın kaşların seyrek ve uzak kaşlardan daha çekici olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunun açıklaması ise beden diliyle ilgilidir. Erkekler, bir konuya dikkatlerini verdiklerinde kaşlarını çatarlar. Kadınlarla konuşurken bir kadına kaşını çatan erkek, -eğer sinirli değilse- bu o kadına dikkatini verdiğini gösterir. Kadın bu noktada bilinçli olarak farkına varmaz. Ama karşısındaki erkeğin beden dilini anlar. Kendisini özel hisseder. Daha rahat konuşur. Birbirine yakın ya da birleşik kaşların da sürekli olarak çatılmış gibi görünmesi kadınlara bu mesajı sürekli olarak verecektir. Eğer bu kaşlara sahip değilseniz, kadınlarla konuşurken kaşlarınızı hafiften çatın ve ona dikkat ettiğinizi, ona önem verdiğinizi gösterin! Not: kadınlarda bu fonksiyonu kalkık kaşlar yerine getirir. Kadınlar bir şeye dikkatlerini verdiklerinde bir kaşlarını kaldırırlar. Erkekler için kalkık kaş kadının erkeğe dikkatini verdiğini ve en önemlisi erkekle ilgilendiğini gösterdiği için olumlu bir mesajdır. Bu nedenle erkeğe çekici görünür. Kadınlar bu çekiciliği bildikleri için kaşlarını kaldırmaya onca çaba sarfediyorlar.

5- VÜCUTTA YARA İZLERİ
Yara izleri olan vücutlar kadınlara daha çekici görünür. Bunun açıklaması basittir. Erkeğin çetin çeviz olduğunu gösterir. Özellikle kavga kaynaklı yara izleri kadınlarda erkeğin cesur olduğunu gerekirse kavgadan da kaçınmayacağını gösterir. Vücudunuzda bir yara izi varsa ve bu hayati organlarınızda değilse çekicidir. Bunu sakın unutmayın. Yara izlerinizi belli edin. Yoksa da yeni izler oluşturun. Kadınlar buna bayılacaktır.

6- SAKAL
Yapılan araştırmalar, sakalı olan erkeklerin köse olan erkeklere göre daha çekici bulunduğunu ortaya koymuştur. Sakal, erkeği çok daha erkeksi gösterir. Uzun sakallardan ziyade kirli sakal olarak bilinen sakal çeşidi daha çekicidir. Kirli sakal, erkeğin hayata karşı vurdumduymaz olduğunu, aslında hayatı çok da umursamadığını, kendine ait bir dünyası olduğunu gösterir. Kadın bundan “özgüvenli bir erkek, başkalarına güzel görünmek için erkeksiliğinden ödün vermiyor” mesajını çıkaracaktır. Bu yüzden bırakın sakallarınızı kendi hallerine. Bırakınız uzasınlar!

7- KOYU TEN
Koyu tenler sıcak coğrafyada kadınlara çekici görünür. Soğuk coğrafyada yaşamıyorsanız koyu tenin daha avantajlı olduğunu bilmelisiniz. Koyu ten, koruyucu kimyasallardan ötürü bu renktedir. Bu kimyasallar güneşin zararlı ışınlarını önlemek için üretilir. Güneş ışınlarına maruz kaldıkça üretim artar. Buna halk arasında “bronzlaşma” denir. Bronz tenler kadınlara basit söylemek gerekirse “eve hapsolmuş asosyal biri değil” mesajı verecektir. Bütün gün bilgisayarın başında duran, bembeyaz tenli erkeklerin şansı düşüktür.

8- CESUR OLUN!
Tavus kuşu teoremi olarak da bilinen teorem, tavus kuşlarının nasıl oluyor da hayatlarını ve türlerini tehlikeye attığı halde bu denli süslü olduklarını anlamak için ortaya atılmıştı. Ancak daha sonra anlaşıldı ki bu teorem sayesinde tüm erkek canlıların anlaşılamaz pek çok davranışı açığa kavuşmuştu. Teoreme göre, erkekte hayatını tehlikeye atabilecek derece göze batan görünüşler kadınlarca çekici bulunmaktadır. Erkek tavus kuşları arasında en dikkat çekici tüylere sahip olan tavus kuşu, dişi tarafından seçilir. Bunun nedeni, dikkat çekici olmasının yarattığı tehlikedir. Tehlike ise mücadele ve cesaret gerektirir. Bir tavus kuşu eğer çok güzel tüylere sahip olduğu halde hala hayatta ise bu onun ne derece güçlü ve sağlıklı olduğunu gösterecektir. Bu nedenle dişi tarafından seçilir. Aynı şey yüksek sesle öten erkek kuşlar için de geçerlidir. Ötüşü sayesinde tüm düşmanları tarafından fark edilir. Ama bunu dişi kuş için çekici yapan şey, düşmanları tarafından fark edilmeyi göze ala ala ötecek kadar cesur olması ve sonunda hayatta kalmasıdır. Bu dişilerin erkeklere uyguladığı bir tür sınavdır.
Cesareti ahmaklıktan ayıran şey, potansiyele sahip olduğunuz zaman taşıdığınız cesarettir. Eğer gücünüz yoksa, zekanız yoksa, cesaret sizi yok eder. Bu da kadınlar için kimin güçlü, kimin zeki olduğunu anlamanın bir yoludur.
Özetle, toplum içinde dikkat çeken, tehlikeye atılan, ön plana çıkan, şaşalı giyinen erkekler çekicidir. Bunu sakın unutmayın! Kırmızı giyin. Kırmızı renk görüldüğünde metabolizma hızının %13.4 artığını biliyor muydunuz? Bu onun kalp atışlarının hızlanması, dudaklarına ve göğüslerine kan pompalanması demek. İnanmıyorsanız araştırın kendiniz görün.

9- DOĞAL DAVRANIN!
Kadınlar kasıntı erkekleri sevmezler. Bir erkek kadınla konuşmadan önce kırk saat hazırlık yapıyorsa bu kadınları etkilemez. Bunun yerine elini kolunu sallayarak gelen, buluşma saatine beş dakika geç gelen erkek daha çekicidir. Kadında “beni yeterince çekici bulmuyor, öyle bulsaydı buluşmaya yarım saat önceden gelir bir sürü hazırlık yapardı” düşüncesini uyandırır. Bu noktada, lütuf yapan kadın değil erkek olur. Birden bire roller değişir ve kadın sizi etkilemeye çalışır. Çünkü siz kadının özgüvenine zarar verirsiniz. Egosuna zarar verirsiniz. Egosunu tamir etmek ister. Sizi etkilemesi onun için bir göreve dönüşür. Sizi etkileyememiş olmak güzelliğini sorgulatacaktır. Kadında eğer bu hissi yaratırsanız en muhteşem gecenizi yaşarsınız. Ancak lütuf yapan konumuna düşmesini sağlarsanız etkilemek için taklalar atmanız gerekecektir.
Doğal davranın, etkilemeye çalışmayın. Bırakın egosu tatmin olmasın. Onun için hazırlanmış olduğunuzu belli etmeyin. İlk buluşmanıza hediyelerle gitmeyin. Durup da şiir okumayın. Dikkatinizi verdiğinizi belli edin evet ama ağzına da girmeyin. Telefon numarasını mı verdi. Hemen aramayın. Bir süre bekleyin. Hatta düşünsün “acaba etkileyemedim mi? Acaba güzel bulmadı mı beni? Acaba unuttu mu?” desin. Aradığınızda da ısrarcı olmayın. Israrcı erkekler kadının egosunu tatmin ederler. Sürekli arayarak onu ne kadar çok düşündüğünüzü belli etmeyin. Bırakın egosu tatmin olmasın ki tatmin olmak için sizin peşinize düşsün. Rahat olun. Kasmayın.

10- MADDİ ŞEYLERİ ÖNEMSEMEDİĞİNİZİ GÖSTERİN!
Parasal şeyleri önemsemeyen erkekler her zaman çekicidir. Jean Baudrillard bize israfın temel mantığını öğretti. İsrafı çekici yapan şey maddi gücünüzü ön plana koymasıdır. Eğer yere düşürdüğünüz elli lirayı aramıyorsanız sizin elli lira eksilse zarar görmeyecek kadar büyük maddi gücünüz olduğunu gösterecektir bu. Bir kadınla alışveriş yaparken fiyatlara odaklanmayın. “Hm.. Bu kaç liraymış? Bunun fiyatı neymiş?” demeyin. Fiyat diye bir şey hiçbir zaman olmamış gibi davranın. Şöyle düşünecektir “demek ki maddi şeyleri önemsemiyor. Demek ki alışveriş yaptığımda başımın etini yemeyecek.” En pahalı en lüks yerlere götürecek kadar hayvanlık yapmayın. Bir yere pahalı diye gidilmez! Hayvan! Eğer bir yere götürecekseniz, atıyorum bu yemek yiyeceğiniz bir yerse, en pahalısına götürmek yerine farklı olan, özel olan bir yere götürün. Mesela, “buranın balık yemekleri şahane oluyor” deyin. Böylece eşsiz zevkinizin ve parasal rahatlığınızın farkına varan kız sizden etkilenecektir.

11- KLASİK ÇİZGİLERİ AŞIN!
İlk buluşmada sinemaya götürüp, sinemada öpüşüp akşama doğru da sevişme hayalleri kurmayın. Klişeleri aşın. İlk buluşmanızı uzatmayın. Amacınızın yatak olmadığı mesajını verir bu kadına. Ve kadınlar, aslında amacı yatak olan erkekleri daha çekici bulsalar da, kendilerini ağırdan satmak isterler. Sağlıklı bir kadın ilk buluşmada sevişmek istemez. İstese de istemez. Bunun nedeni, erkeğin yeterince mücadele ettiğine emin olmayacak olması. Ayrıca, tanımadığı bir kadınla sevişebilen bir erkek asla çekici değildir! Bunu sakın unutmayın. Kadınlar, erkeklerin aksine sevişmeyi duygusal bir eylem olarak görürler. Sevişmek bir ilişkide başlangıç değildir. Bir basamaktır. İlk buluşmada sevişen erkek şu mesajı verir “dişi olsun da yeter. Herkes olabilir” oysa kadın özel olmak ister. “Seni tanıdıkça daha fazla etkilendim” demenizi ister. “Göründüğünden çok daha fazlasısın” demenizi ister. Kadınlar sizin başınıza gelmiş en mükemmel şey olmak isterler. Bu şekilde kendilerinin özel olduğunu düşünerek egolarını tatmin ederler. İlk buluşmada sinemaya götürüp Terminatör izlerken öpüşmek hemen ardından evde ya da arabada sevişmeye çalışmak çok alalede bir davranış biçimi. Ayrıca, erkek için de hemen teslim olan kadın çekici değildir. Gözden düşürür kendini. Erkekler bir kadının zor elde edilir olduğunu bilmek isterler. Çünkü böylece zaferleri yücelir. “Zor elde edilir, herkesle birlikte olmayan bir kadının kalbini kazandım ben” diye zafer narası atar. Klasik olmayın. Rahat olun ama acele de etmeyin. Birkaç buluşma hayat, toplum ve evren üzerine olsun.

Klasik erkeklerin modasının geçtiğinin farkına varın. Ilık, menekşe kokan bir yaz gecesinde, dolunaya bakarak “Combien coute la demi-pension d’une chambre? Et, la chemise n’est pas bien lavée!” diyerek pek çok kızı büyüleyebileceğiniz günler eskide kaldı. Artık herkesin dört dil bildiği gerçeğiyle yüzleşin.

Bu sanat için de geçerli. Genel kültürünüzün kadını etkileyeceğini bilmelisiniz. Ama kadınlar göründükleri kadar sanat düşkünü değildirler. 45 dakika boyunca Michalengelo’ın Nu tabloları hakkında konuşabilecek kadar bilgili olduğunuzu elbette biliyoruz. Ancak Renoir tablolarındaki tutuculuk, Aivazovski’nin kır manzarası düşkünlüğü ya da Picasso bir kadın için zevkli bir sohbet konusu değildir.

12- ANILARINIZI ANLATMAYIN!
Kadınlar buluşmalarda oturup uzun uzun anılarını anlatan erkekleri sıkıcı bulurlar. Anılarınız elbette komiktir. Bunu inkar etmiyorum. Elbette arkadaşınıza ateş ve deodorant ile yaptığınız o şaka çok komik, ama sırası değil. Ama oturup askerlik anılarını, maç anılarını, kavga anılarını anlatmanız da çok itici. Anlatma işini kadınlara bırakın. Onların anlattıkları şeylerin hiç komik olmadığını, çok alelade olduğunu fark etseniz bile ilginizi kesmeyin. Sözlerini asla kesmeyin! Yorumsuz da bırakmayın. Yorumlarınız çok yalaka olmasın. “Canim çoq tatlisin” seviyesinde olmasın. Konudan kopmayın. Parmağını tost makinesinde yaktığını anlatan bir kadına “çok güzel bir anı, vallahi koptum gülmekten” diye yorum yaparsanız akşamı yalnız ve neşesiz geçirebilirsiniz. Evet bu kadar önemli, evet bu kadar hayati. Eğer niyetiniz sevişmekse bile, öncesinde ve sonrasında epey şey dinleyeceğinizi unutmayın. Ancak önemlisi şu, siz anlatmayın! Gizemli görünün. Kadın sorsun. “Anlatmadığı kimbilir ne kadar çok şey var” diye düşünsün. Ağzınızdan kelimeleri tek tek uğraşarak elde etsin. Sizi konuşturmak için çabalasın bırakın da. Saatlerce susmayı bilin.

13- EŞYALARINIZI TANITMAYIN!
Evinize mi geldi? Tek tek her şeyi tanıtmayın. Uğurlu vazonuzu tanımak zorunda değil ki? Kafanızı çarpıp kırdığınız Yin Yang motifli ayna da hiç çekici değil. Daha çekici olanı yarattığınız gizem olacaktır. Masanın üzerinde duran yarısı siyah yarısı mor bir deve heykeli onun için gizemdir mesela. Onu görür görmez “bunu Göreme’de beş liraya aldım” derseniz tüm gizemin içine sıçarsınız. Önemsiz bir şey bu evet. Ama şöyle söylemek var. “O mu? Önemsiz bir şey. Pozitif bir havası var” böylesi daha çekici değil mi? Ancak o sorarsa anlatın. Ancak o merak ederse söyleyin. Ona bilmek istediğinden fazlasını sunmayın. Öğrenci evinizde bulaşık makinenizin olduğunu söylemeniz hiçbir şey ifade etmez onun için. Ya da Kaddafi fotoğrafları biriktirdiğinizi. “Aa bu ne? Deden mi bu?” diyorsa hemen kahkahayı patlatmayın. Cahilliğini yüzüne vurma geri zekalı! Sen doğuştan tarih mı biliyordun! Sakin ve olgun bir şekilde, sıcaklığınızı hissettirecek kadar yaklaşıp “Hayır, bu İsrail’in özgürlük savaşçısı Yaser Kaddafi’nin fotoğrafı” deyin. Ezilen halklara karşı duyduğunuz ilgiyle büyüleyin.

14- ÇOCUKSU YÖNÜNÜZÜ DE BELLİ EDİN!
Diyelim ki evinize geldi. Evin içinde yürürken gözüne çarpan bir oyuncak ona çekici gelecektir. “Çocuksu bir yönü var” diye düşünecektir. Bu kadına “güvenilir” mesajı verir. Çünkü her kadın çocuktur. Çünkü her kadının içinde yaşamadığı çocukluk anıları, sahip olamadığı oyuncakların hüznü vardır. Erkekler kadar rahat çocukluk yaşayamadıkları bir toplumdayız çünkü. Çocukluk fotoğraflarınızı gösterin. Tutup da sünnet fotoğraflarınızı göstermeyin. Sünnet törenleri, Carl Gustav Jung’a göre kadınlarda olumsuzlanır. Şaşalı sünnet törenlerini gören kız çocukları buna hayranlıkla karışık bir kıskançlık duyarlar. Zamanla bu eşitsizlik algısı pekişir ve adet gördüğünde kendisini kirli hissetmesi gibi, eksik ve kusurlu hisseder. Erkekte olan bir organ onda olmamıştır. O eksik doğmuştur. Sanki hiç sünnet töreniniz olmamış gibi davranın. Pek çok kadının taşıdığı bu yaraya dokunmayın. Askerlik anılarının da benzer etkiler taşıdığı modern psikolojide tartışılmaktadır.

15- SİZİ YENMESİNE İZİN VERİN!
Size sulu şakalar yapmasına, sizi bozmasına, hatta küçük duruma düşürmesine izin verin. Laf mı soktu. Gözüne bakıp gülümseyin. Tokat mı attı. Sırıtın. Çenenize mi vurdu, tam o esnada dil çıkarın. Ancak aşırıya kaçmayın. Ona yaşattığınız bir zaferi gece bir öpücükle geri alacaksınız.

16- HEDİYENİZ NADİR VE ÖZEL OLMALI
En pahalı hediyeyi almış olmanız aslında bir şey ifade ediyor. Bu da onun için nelerden vaz geçebileceğinizi. Ancak hediyeye de duygusal açıdan bakar kadınlar. Bir kadına verdiğiniz hediye beş liraya alınmış olabilir. Ama sizin için çok manası olan bir şeyse bu kadına “kendisi için çok özel bir şeyi benimle paylaşıyor. Demek ki bana çok değer veriyor” mesajını verir. Bu da onun egosunu tatmin edecektir. Ona çocukluğunuzdan kalma, bir bacağı kırık oyuncak askerinizi hediye edin. Mutluluktan uçacaktır.

17- İŞİNİZDEKİ BAŞARILARINIZI BELLİ EDİN!
Her ne kadar, sürekli işini anlatan erkekler itici olsa da, bir kadın her zaman başarılı bir erkekle birlikte olmuş olmak ister. İşinizde patronunuzdan duyduğunuz iltifatı anlatmayın. Sakın ha! Bir başka erkeğin sizden daha başarılı olmuş olması, bir başka erkeğin sizden daha üst konumda bulunmuş olması ikilemi kadında olumsuzlanır. Daha basit söylemek gerekirse, patronlar dururken çalışanları seçmiş olmak hiç de ego tatmin eden bir şey değildir. Siz orada patron konumunda değilseniz, patron iltifatı hiç de çekici değildir. Hiçbir kadın “ikincil konumdaki erkeği seçtim” diyerek tatmin olmaz. Elbette tüm erkekler birincil olamaz. Ama bu ikilemi göz önüne sermeyin. “Başarılı, ama önü kesilen erkek” olun. “patron olmak hakkı, ama istemedi” erkeği olun. “Yükselebilirdi rahatça, ama konumundan memnundu” erkeği olun. “Patron olmak bana göre değil, ben para için çalışmıyorum” erkeği olun gerekirse. Yalan mı? Elbette yalan. Ama kapasitesi olup da fırsatları iten erkek çekicidir. Kapasitesi ve fırsatları olmayan erkek itici.

18- TRAVMATİK ANILARINIZI ANLATMAYIN!
Psikolojinizdeki bozuklukları, yaşadığınız depresyonları, terk edilme anılarınızı kesinlikle anlatmayın. Şunu sakın unutmayın, kadınlar erkeklere etiket yapıştırmaya bayılırlar. “Psikolojisi bozuk” etiketi onun için bir kozdur. Siz onu güzel bulmazsanız o da bu kozu oynayarak egosunu tamir edecektir. Size etiket vurmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacağına emin olabilirsiniz. Terk edilme anılarına gelince. Hiçbir kadın, bir başka kadının terk ettiği erkeği kabul etmek istemez. “ikinci el” gibi düşünün. “Terk ettiyse eğer bir bildiği vardır” diye düşünür. Evet bu kadınlar arası görünmez bir ittifaktır. Ama siz de oturup ona gerçekleri anlatırsanız bedeli bu olur. Bırakın bilmesin gerçekleri. Sorarsa eğer diplomatik cevaplar verin. Size etiket vurmasına neden olabilecek kozlar vermeyin eline. Eğer bir defa sizin geveze olduğunuzu kafasına yerleştirirse, üç yıl sonra ayrılık bahanesi olarak bunu karşınıza çıkaracaktır. Kadınlar sizi kusurlu kendilerini ise kusursuz göstermek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Kadınlar için siz her zaman sorunlu, her zaman eksik ve kusurlusunuzdur. Kusursuz görünmeye çalışsanız bu defa da kusurunuz bu olur. En iyisi doğal olun, rahat olun, kusursuz görünmeye çalışmayın. Kusursuz olduğunuzu inkar etse de, içten içe biliyorsa o sizindir.

19- İYİ ÖPÜŞTÜĞÜNÜZÜ İYİ SEVİŞTİĞİNİZİ BELLİ ETMEYİN!
Elbette bir sürü sevgiliniz oldu bir sürü kadınla birlikte oldunuz. Ama bunu bilmesi sizi önemli yapmaz. Ona “çok kadın geçti elimden” diyerek onu elde edemezsiniz. Böyle bir ego tatmininin yeri değil. Bunu liseli erkeklere karşı yaparak onların hayranlığını kazanabilir hayallerini süsleyebilirsiniz. Ama olgun insanlar böyle yapmaz. Her sevişmeniz ilk sevişme gibi olmalı. Nasıl seviştiğiniz kadının başka erkeklerden, sizden daha fazla zevk almış olmasını düşünmek bile sizi delirtebiliyorsa bu kadın için de geçerlidir. Başka bir kadınla sevişmiş, başka bir kadın tarafından orgazm edilmiş olmanız onun için olumsuzdur. Tek olmak isterler. En güzel olmak isterler. Ayrıca, kötü öpüşen değil, amatörce öpüşen erkek çekicidir. Böylece her önünüze gelenle öpüşmediğinizi gösterirsiniz. Böylece kadına bu “özel bir şey” olarak görünür. Öpüşerek ona bir lütuf bahşedersiniz. Evet bunu amatörce öpüşerek yapabilirsiniz. Sevişirken de aynısı geçerli.

20- FOTOĞRAFLAR ÇEKİN!
Fotoğraflar sizinle birlikte ve mutlu olduğunu bilinçaltına kanıtlayacak delillerdir. Ayrıldığınızda çevresinde size dair eşyalar görüyorsa sizi hatırlayacaktır. Ve size yapıştırdığı etiketler onu rahatsız edecek, kendi kendini sorgulayacaktır. Kadınlar ayrılmak istediklerinde bunu haklı çıkaracak her şeyi yaparlar. Eğer haklı çıkacak neden bulamazlarsa uydururlar. Sahte anılar üretirler. Birden bire yedi yirmidört kavga eden çifte dönüşürsünüz kafasında. Kadın için yaşadığınız mutlu anılar öfke anında yoktur. Siz sürekli mutsuz bir çift oluverirsiniz. Sahte anılar üretirler, sahte kavgalar hatta. Bunların tek amacı, “haksız bir şey yapmadım” diyebilmeleridir. Bu noktada, kendi vicdanlarını temize çıkarmak için sizi rahatlıkla gözden çıkarabilirler. Bunu sakın unutmayın. Bunu önlemek için, ayrılık zamanlarında ona gerçeği gösterecek eşyalardır. Öfkeli olduğunda öfkesini yatıştıracak gülümseyen bir fotoğraftır mesela.

21- FARKLI HOBİLERİNİZ OLSUN!

Çok farklı ilgi alanlarınız olduğunu gösterin. Mesela, parkta çocuklara Kalavela destanından parçalar anlatmaktan zevk aldığınızı söyleyin. Fakat çılgınca hobiler daha çekicidir. Elektrikli testerelere ilgi duyduğunuzu söylemeniz, Baltık destanlarına ilgi duyduğunuzu söylemenizden daha çekici gelecektir. Darbeli matkaplar üzerine yaptığınız görsel bir sunumla kadını mest edin. Anal seks oyuncaklarının bir buçuk milyon yıl yaşında olduğunu bilmenizle şaşırtın. Napalm yapmanın üç yolunu anlatarak büyüleyin. Yahudi soykırımıyla ilgili espriler yapın. Hayatı tiye aldığınızı gösterin.

Güncel konular hakkında bilgili olduğunuzu gösterin. Ona Yugoslavya’nın yıkıldığını ve 13 devlet kurulduğunu bilip bilmediğini sorun. Elbette hiçbir kız bilmez. Ancak onların bilmediği şeylerle onları büyüleyebilirsiniz. Mesela IMI Desert Eagle’ın 50 kalibrelik “Action Express” mermi ateşleyebilen tek silah olduğunu ve 1568 f-pound enerjiyle bu 300-grain’lik mermiyi ateşlediğinde merminin saniyede 473 metre hızla yol aldığını anlatın. Ağzı açık kalacak. Gıdalar konusunda bilginizi gösterin. Patates kızartmasının en besleyici gıdalardan olduğunu ve sürekli yenmesi gerektiğini çünkü 100 gram patates kızartmasında 4 mg C vitamini olduğunu bunun da günlük önerilen miktarın %10’u demek olduğunu, her gün 1000 gram patates kızartması yiyerek kesinlikle bağışıklık sistemini tavan yaptırabileceğini anlatın. Etkisini kısa sürede göreceksiniz.Tıbbi konularda bilgili olduğunuzu da gizlemeyin. Onda Stendhal Sendromu olup olmadığını inceleyin. 20-40 yaş arası yalnız, çirkin ve mutsuz kadınların pek çoğunda bu hastalığın olduğunu söyleyerek hüzünlü bir hava uyandırın. Yine genel kültürünüzle etkileyin. Mayıs ayının isminin Latince Maius Mencius’dan geldiğini ve “tanrıça Maia’nın ayı” demek olduğunu söyleyin. Haziran ayının isminin Süryanice sıcak anlamına gelen Hazuran’dan geldiğini söyleyin. Hiç sıkılmadan dinleyecektir. Facialar her zaman anlatılabilecek konulardandır. Dinleyen kişinin kalp atışlarının hızlanmasına, nefes alış verişlerinin hızlanmasına neden olurlar. 1989’da bir Boeing 737’nin motorları kapalı bir şekilde uzun bir mesafe katettiğini, East Midlands Havaalanına kadar motorları çalışmadan geldiğini, bu harika pilotun havaalanına 400 metre kala uçağı m1 karayoluna çaktığını ve içindeki 47 yolcudan ve mürettebattan kimsenin kurtulamadığını anlatın. Hayatı ne kadar değersiz gördüğünüzü görüp felsefenize hayran kalacak. Yeri gelmişken. Hint felsefesi her zaman kadınların dikkatini çekmiştir. Ona kötülüğü temsil eden Pandava ve iyiliği temsil eden Kaurava’nın geçtiği Mahabbarata destanını anlatın. Bilginizle büyüleyebilecek çok şey bulabilirsiniz. Müzik konusunda sakın bilgisiz olmayın. Araştırın öğrenin. Mesela, MC Hammer’a ait Yesterday şarkısının sadece ABD radyolarında 7 milyon defa çaldığını, Kylie Minogue’un Thriller adlı albümünün 100 milyondan fazla sattığını anlatın.

22- BAŞINA BUYRUK OLUN!
Durduk yere ortadan kaybolan, özgür, dağınık, başına buyruk bir erkek her zaman çekicidir. Birden bire telefonlarınızın kapalı olduğunu anlayıp endişelensin. Üç gün sonra Manisa otogarında olduğunuzu belirten bir mesaj onu büyüleyecek ve “ne kadar özgür, ne kadar rahat, onu kaçırmamalıyım” diyecektir. Sizi kendisine bağlamak için daha fazla çaba sarfedecektir.


23- BAZEN DUYARSIZ OLUN!
Kadınlar asla ama asla hastabakıcı istemez. Bunu sakın unutmayın. Kolu mu incindi. Size ne? Karnı mı ağrıyor? Doktoru siz misiniz? Her şeyden önce, sizin onu aciz ve zor durumdayken görmenizi istemez. Kim kendisine acınmasını ister ki? Ona acıdığınızda öfkesini kazanırsınız. Kalbini mi kırdınız. Sormayın bile. Bir süre sonra kırılgan olmak yerine, sizinle daha uyumlu olmaya çabalayacaktır. Kadınlar kırılganlığı çoğu kez ilgi çekmek için kullanırlar. Sürekli kırılırlar. Neden? Kalplerini tamir etmek için ne kadar çaba sarfedeceğinizi görmek isterler. Onu mutlu etmek için ne kadar çaba harcayacağınızı görmek isterler. Ona bu tatmini vermeyin. Bilakis, çaba harcayan taraf o olsun.

24- İLİŞKİYİ HADDİNDEN FAZLA ÖNEMSEMEYİN!
Ayrılmak mı istiyor. Bırakın gitsin. Zerre umurunuzda olmasın. Size kız mı yok? Bir kız, ayrıldığında geride ağlayan bir erkek bırakmak ister. “Ne kaybettiğini bilsin” demek ister. Kendisini büyük bir kayıp olarak görür çünkü. “Beni kaybederek çok şey kaybetti” demek ister. Oysa ona bir hiç olduğunu hissettirin. “Onca şey yaşadık, gidiyorum, üzülmüyor bile” dediği an gittiğine bin pişman olacaktır. Geri döneceği kesindir. Geri döndüğünde kabul etmeyin, ayak direyin. Böylece zırt pırt ayrılık çıkarmayacaktır. Ancak, siz ayrılırsanız asla geri dönmeyin. Çünkü bunu yaptığınızda yaşadığı acının intikamını almak ister. Mutlaka acı çektirmek ister, ayrıldığınıza bin pişman etmek ister. E sizin de yapmak istediğiniz bu olmaz mı?

25- FANTEZİLERİNİZİ CANLI TUTUN!
Her sevişme bir fanteziye dönüşsün. Her gecenizi özel yapın. Unutmayın. Şiddetten ne kadar nefret etseler de her kadın şiddete karşı gizli bir heyecan duyar. Ona şiddetin her zaman orada durduğunu belli edin. Yatakta egemen konumda olun. Canını yakın. Canını yaktığınız ölçüde varsınız. Canını yaktığınız ölçüde erkeksiniz. Bir kadın, yatakta “canın yanmadı ya?” diyen erkekten nefret eder. Umursamaz olun, canını yakın. Morartın, kızartın. Gizli gizli bu morluklara bakıp mutlu olacaktır. Buna emin olun. Kim ne derse desin, kadın şiddeti arzular. Şiddet, ona erkeksiliğinizin bir kanıtıdır. Şiddeti esirgemeyin. Elinizi korkak alıştırmayın.

26- KİBAR KONUŞMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ!
Basın küfrü. Evet. Ciddiyim. Ses tonu ve konuşma hakkında söylediklerimi elbette hatırlıyorum. Ancak düzgün konuşmak küfürsüz konuşmak demek değildir. O tamamen sesiniz ve konuşma şeklinizle ilgili. Küfür etmekten çekinmeyin. Garsona mı sinir oldunuz. İşte size yeni küfürlerinizi denemek için şahane bir fırsat! Sevgilinizin duyacağı şekilde küfredin. Böylece sizin ne kadar etken, ne kadar sert bir kişiliğiniz olduğunu görüp size hayran kalacaktır. Tiksindiğini söylese bile, her kadın küfrü çekici bulur. Erkeğin etkenliğini kadının ise edilgenliğini gösterir. Bu kadın için erkeksidir. Küfür etmeyen bir erkeğin erkekliği değer yitirir. Ana avrat sövün. Üzerinize bir şey mi döktü. Ona küfredin. Gece cezalandırılmak isteyen bir melek olacaktır. Buna emin olun.

27- İNSANLARIN İÇİNDE ÖZEL OLDUĞUNU HİSSETTİRİN.
Her kadın için yanındaki erkek bir el çantası gibidir. Diğer kadınlara gösterip benimki ne kadar güzel demek ister. Benimki ne kadar “benim” demek. Bunu bozmayın. Toplum içinde kadına tapın! Evet ciddiyim. Diğer kadınlara karşı hava atmasına aracı olun. Gece nasılsa sizin olacak. Gündüz başka kadınlara hava atmasına izin verin. Böylece elinize alacaksınız.

28- KOMİK OLDUĞUNUZU DA BELLİ EDİN!
Esprili olduğunuzu belli edin. II. Dönem Wittgenstein konulu bir konuşmada Temel reisin dilinin tutulması ile ilgili fıkrayı patlatın. Hayran bakışlara siz bile şaşıracaksınız.
Evde yalnız mısınız? Buzdolabına saklanın. Ona türlü türlü sürprizler vererek ilişkinizi canlı tutun. Karanlık odada birden bire, yatağın altından ayağını tutup korkutun ve eğlenin. Emin olun o da çok eğlenecektir. Söylemese bile, pek çok kadın heyecan arar, macera arar. Korku arar. Bir gecede tüm Saw serisini izleyin birlikte. Bu jestinizi yatağa bağlı olarak geçireceğiniz heyecan dolu dakikalar ile ödeyecektir size.

29- DURAĞANLIĞI ÖNLEMEK İÇİN BİRAZ KAVGA!
İlişkinizde sürekli mutluluk, mutluluğu sıradanlaştırır. Ona verdiğiniz mutluluğun değerini bilmesini istiyorsanız, ona acı da vermelisiniz. Böylece gülümsemenizi bir ödül olarak kutsayacaktır. Durmayın, kavga etmekten çekinmeyin. Kavga durağanlığa hapsolmuş, sıradanlaşmış ilişkileri canlandırmanın en etkili yoludur. Kavgayı başlatan da bitiren de siz olun. Ancak her zaman haklı konumda olmayın. Kadınlar özür dilemek istemezler. Özür dileyerek sizin egonuzu tatmin ettiklerini düşünürler. Özrü asla “kalbini tamir etmek” olarak görmezler. Siz de öyle görmeyin. Siz de özür dilemeyin. Ancak haksız olduğunuzu da itiraf etmesini bilin. Yoksa etiketi yersiniz: “sürekli kavga çıkarıyor”.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. O da özrün kabahati örtmediği durumlar. Diyelim ki onu toplum önünde küçük düşürdünüz. Sokakta yürürken birden bire “bıyıkların da çok hoş” dediniz. Bu travmayı örtmek için özür diledikçe, bu travmayı tekrar yaşatırsınız. Hata mı yaptınız? Hiç bahsetmeyin. Olmamış gibi davranın. Böylece ona tekrar tekrar hatırlatmamış olursunuz.

30- SAÇLARDA AKLAR

Saçında birkaç tel ak olan erkekler daha çekicidir. Saçları tamamen beyaz olanlar değil. Saçların içinde birkaç tel beyazlık, erkeğin olgunluğunu ifade eder. Kadınlar buna bayılır. Pek çok sevilen ünlüde aynı şeyi göreceksiniz.

31- KENDİNİZE AİT DANS FİGÜRLERİ
Kendinize özgü dans figürleri yaratın. Genç kızların klasik dansları sevdiği büsbütün yalandır. Genç kızlar, tıpkı genç erkekler gibi moda olan popüler ve hareketli dansları sever. Klasik dansları bilmediğiniz için üzülmeyin. Tamamen size özgü, tamamen kuralsız kendi figürlerinizle onu etkileyin. Bırakın klasik dansları 30 yaş üstü kadınlar sevsin. Hint dansları yapmaya çalışın. Kıpti figürleri sergileyin. Maya kabartmalarındaki figürleri deneyin.

32- KISKANMAYIN!
Kıskanmadığınızı belli edin. Kadınlar, erkeklerin aksine kıskançlığı çok farklı yorumlarlar. Erkeğin kıskanması onlar için hem sevgisinin bir ölçüsüdür, hem de istemedikleri olumsuz bir engeldir. Bu dengeyi sağlamak zordur. En iyi çözüm ise hiç kıskanmamaktır. Bunun izlerini kısa süre sonra göreceksiniz. Sizi kıskandırmak için başka erkeklerle konuşacaktır. Aldırmayın. Başka erkeklerle el ele tutuştuğunu mu gördünüz? Tek niyeti sizi kıskandırmaktır. Zira, kıskanılmaması egosunu incitir.

33- KADIN SEÇİCİLİĞİNİ HESABA KATIN
Schopenhauer’un Aşk Üzerine adlı eserinde bahsettiği kadın seçiciliği, özetle kadının kendisine birebir benzeyeni değil bilakis kendisiyle simetrik olanı seçtiğini ifade eder. Kadınlar kendileri gibi olan erkekler istemezler. Schopenhauer’a göre, uzun boylu kadınlar kısa boylu erkekleri, kısa boylu kadınlar ise uzun boylu erkekleri çekici bulurlar. Bunun nedeni genetik melezleşmedir. Böylece çocuğu normal bir boya sahip olacaktır. Yine çok beyaz tenli kadınlara koyu tenin çekici gelmesi de bundandır.
Yine Schopenhauer’in aynı kitapta bahsettiği ve herkesin bildiği diğer husus ise simetrinin çekiciliğidir. Arı kovanından meyvelere kadar doğada her biyolojik yapı simetrik olma çabasındadır. Simetri, sağlıklılığın bir ifadesidir. Kadınlar simetrik yüzler, simetrik ve sağlam bir vücut ararlar. Top sakal, yüzü daha simetrik gösterdiği için çekicidir mesela.

34- PSİKOLOJİK KÖKENLERİ HESABA KATIN!
Pek çok kadın, çocukluğunda yaşadığı anılar, eski ilişkileri, ailesi gibi etkenlerin güdümündedir. Elektra kompleksi olarak da bilinen, babaya karşı hayranlıkla karışık cinsel arzu tahmin ettiğinizden çok fazla görülür. Kızların ilk tanıdığı erkek çoğunlukla babalarıdır. Kafalarında oluşan erkek imajı babalarının imajıdır. Nasıl erkek çocukları annelerine yakınlık duyuyorlarsa, kız çocukları da genellikle babalarına yakınlık duyarlar. Temel manada, ilk tanıdıkları karşı cins olmasının yanında, aile içindeki koruyucu rolü, sertliği, iriliği kız çocuğunu büyüler. Freudcu yorum, kız çocuklarının büyüdüklerinde babalarına benzer erkekleri aradıklarını ifade eder. Babası sigara içmiyorsa, siz sigara içiyorsanız şansınız düşecektir. Ancak yine de kızların sevgililerini babalarıyla kıyaslama özellikleri de vardır. Bu annelerine karşı duydukları empatinin sonucudur. Babasına benzemeniz yetmez. Babasından daha iyi olmanız gerekir. Bu aslında türün ilerlemesiyle ilgili bir olgudur. Yine de, en basit ifadeyle, babası gibi görünün, babasının kullandığına benzer parfümler kullanın. Babasının cümlelerini taklit edin. Size duyduğu güven, sevgi, sempati artacaktır.

35- BİYOLOJİK ETKENLERİ HESABA KATIN
Adet dönemleri gibi pek çok biyolojik etkiyi hesaba katın. Ancak şunu sakın unutmayın. Adet döneminde hoşgörülü erkek asla göründüğü kadar sempatik değildir. Kadınlar adet dönemlerini özgürlüklerini genişletmek, kafalarına göre davranabilmek, ağızlarına gelenleri söylemek için bahane olarak kullanırlar. Adet döneminde duyarsız olun. Özel bir muamele yapmayın. Çünkü hiçbir şekilde yaranamazsınız. Size öfkesini kusmak için bir ay beklemiştir. Buna izin vermeyin. Tanrı aşkına, 2 liraya ağrı kesici bulabilecekleri bir dünyada yaşıyoruz! Yutmayın bu numarayı.

36- ANLAMADIĞINIZI DÜŞÜNÜP YILMAYIN
Kadınlar her zaman “erkekler bizi anlamıyor” derler. Bu aslında tamamen savunma mekanizmasıdır. Kadınlar, boşluklarını, cahilliklerini, zayıflıklarını ve kusurlarını “anlaşılmazlık” maskesiyle gizlerler. “Ben bir şey bilmiyorum” demezler “Beni anlamıyorsun” derler. “Hiçbir şey düşünemiyorum” demezler doğal olarak “Kimse beni anlayamıyor” derler. Ne kadar anlaşılmaz bir hazine olduklarını düşünerek egoları tatmin olur. Daha önce de bahsettiğim gibi, insan davranışlarının en temel hedefi tatmindir. Beni anlamıyorsun dediyse "cahilsin" deyin. Açıksözlü olun. Etkilenecektir bundan.

37- TABULARINIZI AŞIN!
Porno izlediğinizi saklamayın. Emin olun kadınların tamamı, tüm erkeklerin porno izlediğini bilir. Kimi kandırıyorsunuz? Seksen dvd’yi dolduracak kadar büyük arşiv yaptığınızı saklamayın şimdi. Gözüne bakarak yalan mı söyleyeceksiniz? Porno izlediğinizi söyleyin. Bu zannettiğiniz kadar korkunç bir şey değil. Bunu bilmesi sizi daha iyi tanıdığını ona hissettirecektir. Hatta birlikte izleyin. Bukkake, peeing, prego, zoofili, mature izleyin birlikte. İşte size yeni heyecanlar! Kendi sevişmelerinizde denemek için yeni fırsatlar, yaratıcı fikirler!

38- BAŞKASININ TAVSİYESİYLE İŞ YAPMAYIN!
Ne oluyor? İnternetten tavsiye arayacak kadar umutsuzluğa mı düştün? Neyin var senin? Bu tavsiyeleri okuyabilirsin evet ancak, ne var ki; internetten, eşten dosttan öğrendiğiniz tavsiyelerle asla bir kadının kalbini kazanmaya çalışmayın. Bunu yaptıysanız dahi itiraf edin… Şu, gerçek olan tek şeydir… Size aşık olmalı. Sadece size. Olmak istediğiniz kişiye değil. Iron Man gibi görünmek istiyorsanız yapmayın. Eğer Iron Man arasaydı ona aşık olurdu. Onun aradığı sizsiniz. Sizin içinizde taşıdığınız gerçek kişiliğiniz. Gerçek varlığınız. Eğer bir süper kahraman vaat edip sıradan bir insan çıkarsanız her şeyi mahvedersiniz. Aksine, sadece kendinizi vaat edin. Sadece kendiniz olun. Onca psikolojik, fizyolojik, evrimsel, sosyolojik tavsiye birer zırvadan ibarettir. Gerçek olan tek bir şey vardır… Aşıksa, aşıksan, gerisi lafü güzaf.

Erkekler için hazine değerinde tavsiyeler, tüyolar.

Bu yazı, kızları etkilemek isteyen erkeklere hitap ediyor. Sakın bu yazıyı kız arkadaşınıza okutmayın. Eğer etkilemek istediğiniz kız bu yazıyı okursa şansınız kalmaz. Silahlarınızı öğrenmiş olur. Bu yazı sadece erkeklere hitap ediyor.

1- DOĞAL KOKUN!
İnsan, tıpkı diğer pek çok memeli gibi terinde hormonlarını da taşır. Erkekler, dönem dönem terlerinde erkeklik hormonlarını bulundururlar. Bu hormonlar da kadınlara “cinsel ilişkiye hazırım” mesajı verirler. Kadınlar bu hormonal kokular sayesinde erkeğe karşı cinsel olarak duydukları ilgiyi artırırlar. Pek çok pahalı parfüm markası, parfümlerine bazı hayvanların terlerinden elde edilen hormonal kokuları işte bu nedenle koymaktadır. Sonuç olarak, doğal kokun. Koltukaltınızı sürekli tıraş etmeyin. Koltukaltı tüyleri bu hormonal kokular için ideal yerlerdir. Sürekli tıraşlı olursanız kokunuzu hiçbir şekilde belli edemezsiniz. Bu da cinsel ilişkiye hazır olduğunuz mesajını kadına ulaştıramayacaktır.

2-VÜCUT ÇALIŞIN!
En basit ifadeyle, kadınlar kaslı erkeklere bayılırlar. Bunun psikolojik açılımı ise şöyledir. Hayatta kalma açısından, erkekler kadınlara göre daha avantajlı görünmektedirler. Kadınlar bu dengeyi nasıl sağlarlar? Beklentilerini buna göre değiştirerek. Erkeklerde kas üretimini artıran kimyasallar erkeklik hormonlarıyla ilişkilidir. Kadınlarda bu hormonların üretimi çok düşük seviyede olduğu için kadınlar daha az kaslıdırlar. Kaslı bir erkek bu noktada kadına “erkeklik hormonlarının sağlıklı” olduğu mesajını verir. Fazlasını da verir. Kadınlar sahip oldukları bu fiziksel zayıflığı erkeklerle telafi ederler. Yani, kendisini özellikle hamilelik gibi tamamen zayıf olduğu dönemlerde koruyacak güçlü erkekler ararlar. Fiziksel güç kadın için korunma demektir. Kadın için hayatta kalma demektir. Hayat ise her şeydir. Bu yüzden kas yapın, kol kaslarına önem verin. Görünür kaslara önem verin.

3-SESİNİZE VE KONUŞMANIZA DİKKAT EDİN!
Olgun ve kalın bir ses kadınlar için çekicidir. Bunun psikolojik nedeni ise kadında erkeğin sağlıklı bir ergenlik geçirmiş olmasını ve hormonal olarak sağlıklı olmasını çağrıştırmasıdır. Kalın sesler ince seslere göre daha erkeksi ve çekicidir. Kalın sesli erkekler her zaman daha fazla tercih edilirler. Rutkay Aziz’in ses tonu neden bu kadar beğeniliyor hiç düşündünüz mü? Konuşma olarak da yavaş ve harflerin üzerine basa basa konuşan erkekler kadına “kendine güveniyor” mesajı verir. Bu yüzden, sesinizi kalınlaştırın. Yavaş ve olgun konuşun. Çok konuşmayın. Az ve öz konuşun. Böylece kadınlar daha fazlasını duymak için size sorular sormak zorunda kalacaktır. Bu da yeni sohbetlere yelken açmanız için bir fırsattır.

4-BİRBİRİNE YAKIN KAŞLAR.
Yapılan araştırmalar, zannedilenin aksine; birbirine yakın kaşların seyrek ve uzak kaşlardan daha çekici olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunun açıklaması ise beden diliyle ilgilidir. Erkekler, bir konuya dikkatlerini verdiklerinde kaşlarını çatarlar. Kadınlarla konuşurken bir kadına kaşını çatan erkek, -eğer sinirli değilse- bu o kadına dikkatini verdiğini gösterir. Kadın bu noktada bilinçli olarak farkına varmaz. Ama karşısındaki erkeğin beden dilini anlar. Kendisini özel hisseder. Daha rahat konuşur. Birbirine yakın ya da birleşik kaşların da sürekli olarak çatılmış gibi görünmesi kadınlara bu mesajı sürekli olarak verecektir. Eğer bu kaşlara sahip değilseniz, kadınlarla konuşurken kaşlarınızı hafiften çatın ve ona dikkat ettiğinizi, ona önem verdiğinizi gösterin! Not: kadınlarda bu fonksiyonu kalkık kaşlar yerine getirir. Kadınlar bir şeye dikkatlerini verdiklerinde bir kaşlarını kaldırırlar. Erkekler için kalkık kaş kadının erkeğe dikkatini verdiğini ve en önemlisi erkekle ilgilendiğini gösterdiği için olumlu bir mesajdır. Bu nedenle erkeğe çekici görünür. Kadınlar bu çekiciliği bildikleri için kaşlarını kaldırmaya onca çaba sarfediyorlar.

5- VÜCUTTA YARA İZLERİ
Yara izleri olan vücutlar kadınlara daha çekici görünür. Bunun açıklaması basittir. Erkeğin çetin çeviz olduğunu gösterir. Özellikle kavga kaynaklı yara izleri kadınlarda erkeğin cesur olduğunu gerekirse kavgadan da kaçınmayacağını gösterir. Vücudunuzda bir yara izi varsa ve bu hayati organlarınızda değilse çekicidir. Bunu sakın unutmayın. Yara izlerinizi belli edin. Yoksa da yeni izler oluşturun. Kadınlar buna bayılacaktır.

6- SAKAL
Yapılan araştırmalar, sakalı olan erkeklerin köse olan erkeklere göre daha çekici bulunduğunu ortaya koymuştur. Sakal, erkeği çok daha erkeksi gösterir. Uzun sakallardan ziyade kirli sakal olarak bilinen sakal çeşidi daha çekicidir. Kirli sakal, erkeğin hayata karşı vurdumduymaz olduğunu, aslında hayatı çok da umursamadığını, kendine ait bir dünyası olduğunu gösterir. Kadın bundan “özgüvenli bir erkek, başkalarına güzel görünmek için erkeksiliğinden ödün vermiyor” mesajını çıkaracaktır. Bu yüzden bırakın sakallarınızı kendi hallerine. Bırakınız uzasınlar!

7- KOYU TEN
Koyu tenler sıcak coğrafyada kadınlara çekici görünür. Soğuk coğrafyada yaşamıyorsanız koyu tenin daha avantajlı olduğunu bilmelisiniz. Koyu ten, koruyucu kimyasallardan ötürü bu renktedir. Bu kimyasallar güneşin zararlı ışınlarını önlemek için üretilir. Güneş ışınlarına maruz kaldıkça üretim artar. Buna halk arasında “bronzlaşma” denir. Bronz tenler kadınlara basit söylemek gerekirse “eve hapsolmuş asosyal biri değil” mesajı verecektir. Bütün gün bilgisayarın başında duran, bembeyaz tenli erkeklerin şansı düşüktür.

8- CESUR OLUN!
Tavus kuşu teoremi olarak da bilinen teorem, tavus kuşlarının nasıl oluyor da hayatlarını ve türlerini tehlikeye attığı halde bu denli süslü olduklarını anlamak için ortaya atılmıştı. Ancak daha sonra anlaşıldı ki bu teorem sayesinde tüm erkek canlıların anlaşılamaz pek çok davranışı açığa kavuşmuştu. Teoreme göre, erkekte hayatını tehlikeye atabilecek derece göze batan görünüşler kadınlarca çekici bulunmaktadır. Erkek tavus kuşları arasında en dikkat çekici tüylere sahip olan tavus kuşu, dişi tarafından seçilir. Bunun nedeni, dikkat çekici olmasının yarattığı tehlikedir. Tehlike ise mücadele ve cesaret gerektirir. Bir tavus kuşu eğer çok güzel tüylere sahip olduğu halde hala hayatta ise bu onun ne derece güçlü ve sağlıklı olduğunu gösterecektir. Bu nedenle dişi tarafından seçilir. Aynı şey yüksek sesle öten erkek kuşlar için de geçerlidir. Ötüşü sayesinde tüm düşmanları tarafından fark edilir. Ama bunu dişi kuş için çekici yapan şey, düşmanları tarafından fark edilmeyi göze ala ala ötecek kadar cesur olması ve sonunda hayatta kalmasıdır. Bu dişilerin erkeklere uyguladığı bir tür sınavdır.
Cesareti ahmaklıktan ayıran şey, potansiyele sahip olduğunuz zaman taşıdığınız cesarettir. Eğer gücünüz yoksa, zekanız yoksa, cesaret sizi yok eder. Bu da kadınlar için kimin güçlü, kimin zeki olduğunu anlamanın bir yoludur.
Özetle, toplum içinde dikkat çeken, tehlikeye atılan, ön plana çıkan, şaşalı giyinen erkekler çekicidir. Bunu sakın unutmayın! Kırmızı giyin. Kırmızı renk görüldüğünde metabolizma hızının %13.4 artığını biliyor muydunuz? Bu onun kalp atışlarının hızlanması, dudaklarına ve göğüslerine kan pompalanması demek. İnanmıyorsanız araştırın kendiniz görün.

9- DOĞAL DAVRANIN!
Kadınlar kasıntı erkekleri sevmezler. Bir erkek kadınla konuşmadan önce kırk saat hazırlık yapıyorsa bu kadınları etkilemez. Bunun yerine elini kolunu sallayarak gelen, buluşma saatine beş dakika geç gelen erkek daha çekicidir. Kadında “beni yeterince çekici bulmuyor, öyle bulsaydı buluşmaya yarım saat önceden gelir bir sürü hazırlık yapardı” düşüncesini uyandırır. Bu noktada, lütuf yapan kadın değil erkek olur. Birden bire roller değişir ve kadın sizi etkilemeye çalışır. Çünkü siz kadının özgüvenine zarar verirsiniz. Egosuna zarar verirsiniz. Egosunu tamir etmek ister. Sizi etkilemesi onun için bir göreve dönüşür. Sizi etkileyememiş olmak güzelliğini sorgulatacaktır. Kadında eğer bu hissi yaratırsanız en muhteşem gecenizi yaşarsınız. Ancak lütuf yapan konumuna düşmesini sağlarsanız etkilemek için taklalar atmanız gerekecektir.
Doğal davranın, etkilemeye çalışmayın. Bırakın egosu tatmin olmasın. Onun için hazırlanmış olduğunuzu belli etmeyin. İlk buluşmanıza hediyelerle gitmeyin. Durup da şiir okumayın. Dikkatinizi verdiğinizi belli edin evet ama ağzına da girmeyin. Telefon numarasını mı verdi. Hemen aramayın. Bir süre bekleyin. Hatta düşünsün “acaba etkileyemedim mi? Acaba güzel bulmadı mı beni? Acaba unuttu mu?” desin. Aradığınızda da ısrarcı olmayın. Israrcı erkekler kadının egosunu tatmin ederler. Sürekli arayarak onu ne kadar çok düşündüğünüzü belli etmeyin. Bırakın egosu tatmin olmasın ki tatmin olmak için sizin peşinize düşsün. Rahat olun. Kasmayın.

10- MADDİ ŞEYLERİ ÖNEMSEMEDİĞİNİZİ GÖSTERİN!
Parasal şeyleri önemsemeyen erkekler her zaman çekicidir. Jean Baudrillard bize israfın temel mantığını öğretti. İsrafı çekici yapan şey maddi gücünüzü ön plana koymasıdır. Eğer yere düşürdüğünüz elli lirayı aramıyorsanız sizin elli lira eksilse zarar görmeyecek kadar büyük maddi gücünüz olduğunu gösterecektir bu. Bir kadınla alışveriş yaparken fiyatlara odaklanmayın. “Hm.. Bu kaç liraymış? Bunun fiyatı neymiş?” demeyin. Fiyat diye bir şey hiçbir zaman olmamış gibi davranın. Şöyle düşünecektir “demek ki maddi şeyleri önemsemiyor. Demek ki alışveriş yaptığımda başımın etini yemeyecek.” En pahalı en lüks yerlere götürecek kadar hayvanlık yapmayın. Bir yere pahalı diye gidilmez! Hayvan! Eğer bir yere götürecekseniz, atıyorum bu yemek yiyeceğiniz bir yerse, en pahalısına götürmek yerine farklı olan, özel olan bir yere götürün. Mesela, “buranın balık yemekleri şahane oluyor” deyin. Böylece eşsiz zevkinizin ve parasal rahatlığınızın farkına varan kız sizden etkilenecektir.

11- KLASİK ÇİZGİLERİ AŞIN!
İlk buluşmada sinemaya götürüp, sinemada öpüşüp akşama doğru da sevişme hayalleri kurmayın. Klişeleri aşın. İlk buluşmanızı uzatmayın. Amacınızın yatak olmadığı mesajını verir bu kadına. Ve kadınlar, aslında amacı yatak olan erkekleri daha çekici bulsalar da, kendilerini ağırdan satmak isterler. Sağlıklı bir kadın ilk buluşmada sevişmek istemez. İstese de istemez. Bunun nedeni, erkeğin yeterince mücadele ettiğine emin olmayacak olması. Ayrıca, tanımadığı bir kadınla sevişebilen bir erkek asla çekici değildir! Bunu sakın unutmayın. Kadınlar, erkeklerin aksine sevişmeyi duygusal bir eylem olarak görürler. Sevişmek bir ilişkide başlangıç değildir. Bir basamaktır. İlk buluşmada sevişen erkek şu mesajı verir “dişi olsun da yeter. Herkes olabilir” oysa kadın özel olmak ister. “Seni tanıdıkça daha fazla etkilendim” demenizi ister. “Göründüğünden çok daha fazlasısın” demenizi ister. Kadınlar sizin başınıza gelmiş en mükemmel şey olmak isterler. Bu şekilde kendilerinin özel olduğunu düşünerek egolarını tatmin ederler. İlk buluşmada sinemaya götürüp Terminatör izlerken öpüşmek hemen ardından evde ya da arabada sevişmeye çalışmak çok alalede bir davranış biçimi. Ayrıca, erkek için de hemen teslim olan kadın çekici değildir. Gözden düşürür kendini. Erkekler bir kadının zor elde edilir olduğunu bilmek isterler. Çünkü böylece zaferleri yücelir. “Zor elde edilir, herkesle birlikte olmayan bir kadının kalbini kazandım ben” diye zafer narası atar. Klasik olmayın. Rahat olun ama acele de etmeyin. Birkaç buluşma hayat, toplum ve evren üzerine olsun.

Klasik erkeklerin modasının geçtiğinin farkına varın. Ilık, menekşe kokan bir yaz gecesinde, dolunaya bakarak “Combien coute la demi-pension d’une chambre? Et, la chemise n’est pas bien lavée!” diyerek pek çok kızı büyüleyebileceğiniz günler eskide kaldı. Artık herkesin dört dil bildiği gerçeğiyle yüzleşin.

Bu sanat için de geçerli. Genel kültürünüzün kadını etkileyeceğini bilmelisiniz. Ama kadınlar göründükleri kadar sanat düşkünü değildirler. 45 dakika boyunca Michalengelo’ın Nu tabloları hakkında konuşabilecek kadar bilgili olduğunuzu elbette biliyoruz. Ancak Renoir tablolarındaki tutuculuk, Aivazovski’nin kır manzarası düşkünlüğü ya da Picasso bir kadın için zevkli bir sohbet konusu değildir.

12- ANILARINIZI ANLATMAYIN!
Kadınlar buluşmalarda oturup uzun uzun anılarını anlatan erkekleri sıkıcı bulurlar. Anılarınız elbette komiktir. Bunu inkar etmiyorum. Elbette arkadaşınıza ateş ve deodorant ile yaptığınız o şaka çok komik, ama sırası değil. Ama oturup askerlik anılarını, maç anılarını, kavga anılarını anlatmanız da çok itici. Anlatma işini kadınlara bırakın. Onların anlattıkları şeylerin hiç komik olmadığını, çok alelade olduğunu fark etseniz bile ilginizi kesmeyin. Sözlerini asla kesmeyin! Yorumsuz da bırakmayın. Yorumlarınız çok yalaka olmasın. “Canim çoq tatlisin” seviyesinde olmasın. Konudan kopmayın. Parmağını tost makinesinde yaktığını anlatan bir kadına “çok güzel bir anı, vallahi koptum gülmekten” diye yorum yaparsanız akşamı yalnız ve neşesiz geçirebilirsiniz. Evet bu kadar önemli, evet bu kadar hayati. Eğer niyetiniz sevişmekse bile, öncesinde ve sonrasında epey şey dinleyeceğinizi unutmayın. Ancak önemlisi şu, siz anlatmayın! Gizemli görünün. Kadın sorsun. “Anlatmadığı kimbilir ne kadar çok şey var” diye düşünsün. Ağzınızdan kelimeleri tek tek uğraşarak elde etsin. Sizi konuşturmak için çabalasın bırakın da. Saatlerce susmayı bilin.

13- EŞYALARINIZI TANITMAYIN!
Evinize mi geldi? Tek tek her şeyi tanıtmayın. Uğurlu vazonuzu tanımak zorunda değil ki? Kafanızı çarpıp kırdığınız Yin Yang motifli ayna da hiç çekici değil. Daha çekici olanı yarattığınız gizem olacaktır. Masanın üzerinde duran yarısı siyah yarısı mor bir deve heykeli onun için gizemdir mesela. Onu görür görmez “bunu Göreme’de beş liraya aldım” derseniz tüm gizemin içine sıçarsınız. Önemsiz bir şey bu evet. Ama şöyle söylemek var. “O mu? Önemsiz bir şey. Pozitif bir havası var” böylesi daha çekici değil mi? Ancak o sorarsa anlatın. Ancak o merak ederse söyleyin. Ona bilmek istediğinden fazlasını sunmayın. Öğrenci evinizde bulaşık makinenizin olduğunu söylemeniz hiçbir şey ifade etmez onun için. Ya da Kaddafi fotoğrafları biriktirdiğinizi. “Aa bu ne? Deden mi bu?” diyorsa hemen kahkahayı patlatmayın. Cahilliğini yüzüne vurma geri zekalı! Sen doğuştan tarih mı biliyordun! Sakin ve olgun bir şekilde, sıcaklığınızı hissettirecek kadar yaklaşıp “Hayır, bu İsrail’in özgürlük savaşçısı Yaser Kaddafi’nin fotoğrafı” deyin. Ezilen halklara karşı duyduğunuz ilgiyle büyüleyin.

14- ÇOCUKSU YÖNÜNÜZÜ DE BELLİ EDİN!
Diyelim ki evinize geldi. Evin içinde yürürken gözüne çarpan bir oyuncak ona çekici gelecektir. “Çocuksu bir yönü var” diye düşünecektir. Bu kadına “güvenilir” mesajı verir. Çünkü her kadın çocuktur. Çünkü her kadının içinde yaşamadığı çocukluk anıları, sahip olamadığı oyuncakların hüznü vardır. Erkekler kadar rahat çocukluk yaşayamadıkları bir toplumdayız çünkü. Çocukluk fotoğraflarınızı gösterin. Tutup da sünnet fotoğraflarınızı göstermeyin. Sünnet törenleri, Carl Gustav Jung’a göre kadınlarda olumsuzlanır. Şaşalı sünnet törenlerini gören kız çocukları buna hayranlıkla karışık bir kıskançlık duyarlar. Zamanla bu eşitsizlik algısı pekişir ve adet gördüğünde kendisini kirli hissetmesi gibi, eksik ve kusurlu hisseder. Erkekte olan bir organ onda olmamıştır. O eksik doğmuştur. Sanki hiç sünnet töreniniz olmamış gibi davranın. Pek çok kadının taşıdığı bu yaraya dokunmayın. Askerlik anılarının da benzer etkiler taşıdığı modern psikolojide tartışılmaktadır.

15- SİZİ YENMESİNE İZİN VERİN!
Size sulu şakalar yapmasına, sizi bozmasına, hatta küçük duruma düşürmesine izin verin. Laf mı soktu. Gözüne bakıp gülümseyin. Tokat mı attı. Sırıtın. Çenenize mi vurdu, tam o esnada dil çıkarın. Ancak aşırıya kaçmayın. Ona yaşattığınız bir zaferi gece bir öpücükle geri alacaksınız.

16- HEDİYENİZ NADİR VE ÖZEL OLMALI
En pahalı hediyeyi almış olmanız aslında bir şey ifade ediyor. Bu da onun için nelerden vaz geçebileceğinizi. Ancak hediyeye de duygusal açıdan bakar kadınlar. Bir kadına verdiğiniz hediye beş liraya alınmış olabilir. Ama sizin için çok manası olan bir şeyse bu kadına “kendisi için çok özel bir şeyi benimle paylaşıyor. Demek ki bana çok değer veriyor” mesajını verir. Bu da onun egosunu tatmin edecektir. Ona çocukluğunuzdan kalma, bir bacağı kırık oyuncak askerinizi hediye edin. Mutluluktan uçacaktır.

17- İŞİNİZDEKİ BAŞARILARINIZI BELLİ EDİN!
Her ne kadar, sürekli işini anlatan erkekler itici olsa da, bir kadın her zaman başarılı bir erkekle birlikte olmuş olmak ister. İşinizde patronunuzdan duyduğunuz iltifatı anlatmayın. Sakın ha! Bir başka erkeğin sizden daha başarılı olmuş olması, bir başka erkeğin sizden daha üst konumda bulunmuş olması ikilemi kadında olumsuzlanır. Daha basit söylemek gerekirse, patronlar dururken çalışanları seçmiş olmak hiç de ego tatmin eden bir şey değildir. Siz orada patron konumunda değilseniz, patron iltifatı hiç de çekici değildir. Hiçbir kadın “ikincil konumdaki erkeği seçtim” diyerek tatmin olmaz. Elbette tüm erkekler birincil olamaz. Ama bu ikilemi göz önüne sermeyin. “Başarılı, ama önü kesilen erkek” olun. “patron olmak hakkı, ama istemedi” erkeği olun. “Yükselebilirdi rahatça, ama konumundan memnundu” erkeği olun. “Patron olmak bana göre değil, ben para için çalışmıyorum” erkeği olun gerekirse. Yalan mı? Elbette yalan. Ama kapasitesi olup da fırsatları iten erkek çekicidir. Kapasitesi ve fırsatları olmayan erkek itici.

18- TRAVMATİK ANILARINIZI ANLATMAYIN!
Psikolojinizdeki bozuklukları, yaşadığınız depresyonları, terk edilme anılarınızı kesinlikle anlatmayın. Şunu sakın unutmayın, kadınlar erkeklere etiket yapıştırmaya bayılırlar. “Psikolojisi bozuk” etiketi onun için bir kozdur. Siz onu güzel bulmazsanız o da bu kozu oynayarak egosunu tamir edecektir. Size etiket vurmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacağına emin olabilirsiniz. Terk edilme anılarına gelince. Hiçbir kadın, bir başka kadının terk ettiği erkeği kabul etmek istemez. “ikinci el” gibi düşünün. “Terk ettiyse eğer bir bildiği vardır” diye düşünür. Evet bu kadınlar arası görünmez bir ittifaktır. Ama siz de oturup ona gerçekleri anlatırsanız bedeli bu olur. Bırakın bilmesin gerçekleri. Sorarsa eğer diplomatik cevaplar verin. Size etiket vurmasına neden olabilecek kozlar vermeyin eline. Eğer bir defa sizin geveze olduğunuzu kafasına yerleştirirse, üç yıl sonra ayrılık bahanesi olarak bunu karşınıza çıkaracaktır. Kadınlar sizi kusurlu kendilerini ise kusursuz göstermek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Kadınlar için siz her zaman sorunlu, her zaman eksik ve kusurlusunuzdur. Kusursuz görünmeye çalışsanız bu defa da kusurunuz bu olur. En iyisi doğal olun, rahat olun, kusursuz görünmeye çalışmayın. Kusursuz olduğunuzu inkar etse de, içten içe biliyorsa o sizindir.

19- İYİ ÖPÜŞTÜĞÜNÜZÜ İYİ SEVİŞTİĞİNİZİ BELLİ ETMEYİN!
Elbette bir sürü sevgiliniz oldu bir sürü kadınla birlikte oldunuz. Ama bunu bilmesi sizi önemli yapmaz. Ona “çok kadın geçti elimden” diyerek onu elde edemezsiniz. Böyle bir ego tatmininin yeri değil. Bunu liseli erkeklere karşı yaparak onların hayranlığını kazanabilir hayallerini süsleyebilirsiniz. Ama olgun insanlar böyle yapmaz. Her sevişmeniz ilk sevişme gibi olmalı. Nasıl seviştiğiniz kadının başka erkeklerden, sizden daha fazla zevk almış olmasını düşünmek bile sizi delirtebiliyorsa bu kadın için de geçerlidir. Başka bir kadınla sevişmiş, başka bir kadın tarafından orgazm edilmiş olmanız onun için olumsuzdur. Tek olmak isterler. En güzel olmak isterler. Ayrıca, kötü öpüşen değil, amatörce öpüşen erkek çekicidir. Böylece her önünüze gelenle öpüşmediğinizi gösterirsiniz. Böylece kadına bu “özel bir şey” olarak görünür. Öpüşerek ona bir lütuf bahşedersiniz. Evet bunu amatörce öpüşerek yapabilirsiniz. Sevişirken de aynısı geçerli.

20- FOTOĞRAFLAR ÇEKİN!
Fotoğraflar sizinle birlikte ve mutlu olduğunu bilinçaltına kanıtlayacak delillerdir. Ayrıldığınızda çevresinde size dair eşyalar görüyorsa sizi hatırlayacaktır. Ve size yapıştırdığı etiketler onu rahatsız edecek, kendi kendini sorgulayacaktır. Kadınlar ayrılmak istediklerinde bunu haklı çıkaracak her şeyi yaparlar. Eğer haklı çıkacak neden bulamazlarsa uydururlar. Sahte anılar üretirler. Birden bire yedi yirmidört kavga eden çifte dönüşürsünüz kafasında. Kadın için yaşadığınız mutlu anılar öfke anında yoktur. Siz sürekli mutsuz bir çift oluverirsiniz. Sahte anılar üretirler, sahte kavgalar hatta. Bunların tek amacı, “haksız bir şey yapmadım” diyebilmeleridir. Bu noktada, kendi vicdanlarını temize çıkarmak için sizi rahatlıkla gözden çıkarabilirler. Bunu sakın unutmayın. Bunu önlemek için, ayrılık zamanlarında ona gerçeği gösterecek eşyalardır. Öfkeli olduğunda öfkesini yatıştıracak gülümseyen bir fotoğraftır mesela.

21- FARKLI HOBİLERİNİZ OLSUN!

Çok farklı ilgi alanlarınız olduğunu gösterin. Mesela, parkta çocuklara Kalavela destanından parçalar anlatmaktan zevk aldığınızı söyleyin. Fakat çılgınca hobiler daha çekicidir. Elektrikli testerelere ilgi duyduğunuzu söylemeniz, Baltık destanlarına ilgi duyduğunuzu söylemenizden daha çekici gelecektir. Darbeli matkaplar üzerine yaptığınız görsel bir sunumla kadını mest edin. Anal seks oyuncaklarının bir buçuk milyon yıl yaşında olduğunu bilmenizle şaşırtın. Napalm yapmanın üç yolunu anlatarak büyüleyin. Yahudi soykırımıyla ilgili espriler yapın. Hayatı tiye aldığınızı gösterin.

Güncel konular hakkında bilgili olduğunuzu gösterin. Ona Yugoslavya’nın yıkıldığını ve 13 devlet kurulduğunu bilip bilmediğini sorun. Elbette hiçbir kız bilmez. Ancak onların bilmediği şeylerle onları büyüleyebilirsiniz. Mesela IMI Desert Eagle’ın 50 kalibrelik “Action Express” mermi ateşleyebilen tek silah olduğunu ve 1568 f-pound enerjiyle bu 300-grain’lik mermiyi ateşlediğinde merminin saniyede 473 metre hızla yol aldığını anlatın. Ağzı açık kalacak. Gıdalar konusunda bilginizi gösterin. Patates kızartmasının en besleyici gıdalardan olduğunu ve sürekli yenmesi gerektiğini çünkü 100 gram patates kızartmasında 4 mg C vitamini olduğunu bunun da günlük önerilen miktarın %10’u demek olduğunu, her gün 1000 gram patates kızartması yiyerek kesinlikle bağışıklık sistemini tavan yaptırabileceğini anlatın. Etkisini kısa sürede göreceksiniz.Tıbbi konularda bilgili olduğunuzu da gizlemeyin. Onda Stendhal Sendromu olup olmadığını inceleyin. 20-40 yaş arası yalnız, çirkin ve mutsuz kadınların pek çoğunda bu hastalığın olduğunu söyleyerek hüzünlü bir hava uyandırın. Yine genel kültürünüzle etkileyin. Mayıs ayının isminin Latince Maius Mencius’dan geldiğini ve “tanrıça Maia’nın ayı” demek olduğunu söyleyin. Haziran ayının isminin Süryanice sıcak anlamına gelen Hazuran’dan geldiğini söyleyin. Hiç sıkılmadan dinleyecektir. Facialar her zaman anlatılabilecek konulardandır. Dinleyen kişinin kalp atışlarının hızlanmasına, nefes alış verişlerinin hızlanmasına neden olurlar. 1989’da bir Boeing 737’nin motorları kapalı bir şekilde uzun bir mesafe katettiğini, East Midlands Havaalanına kadar motorları çalışmadan geldiğini, bu harika pilotun havaalanına 400 metre kala uçağı m1 karayoluna çaktığını ve içindeki 47 yolcudan ve mürettebattan kimsenin kurtulamadığını anlatın. Hayatı ne kadar değersiz gördüğünüzü görüp felsefenize hayran kalacak. Yeri gelmişken. Hint felsefesi her zaman kadınların dikkatini çekmiştir. Ona kötülüğü temsil eden Pandava ve iyiliği temsil eden Kaurava’nın geçtiği Mahabbarata destanını anlatın. Bilginizle büyüleyebilecek çok şey bulabilirsiniz. Müzik konusunda sakın bilgisiz olmayın. Araştırın öğrenin. Mesela, MC Hammer’a ait Yesterday şarkısının sadece ABD radyolarında 7 milyon defa çaldığını, Kylie Minogue’un Thriller adlı albümünün 100 milyondan fazla sattığını anlatın.

22- BAŞINA BUYRUK OLUN!
Durduk yere ortadan kaybolan, özgür, dağınık, başına buyruk bir erkek her zaman çekicidir. Birden bire telefonlarınızın kapalı olduğunu anlayıp endişelensin. Üç gün sonra Manisa otogarında olduğunuzu belirten bir mesaj onu büyüleyecek ve “ne kadar özgür, ne kadar rahat, onu kaçırmamalıyım” diyecektir. Sizi kendisine bağlamak için daha fazla çaba sarfedecektir.


23- BAZEN DUYARSIZ OLUN!
Kadınlar asla ama asla hastabakıcı istemez. Bunu sakın unutmayın. Kolu mu incindi. Size ne? Karnı mı ağrıyor? Doktoru siz misiniz? Her şeyden önce, sizin onu aciz ve zor durumdayken görmenizi istemez. Kim kendisine acınmasını ister ki? Ona acıdığınızda öfkesini kazanırsınız. Kalbini mi kırdınız. Sormayın bile. Bir süre sonra kırılgan olmak yerine, sizinle daha uyumlu olmaya çabalayacaktır. Kadınlar kırılganlığı çoğu kez ilgi çekmek için kullanırlar. Sürekli kırılırlar. Neden? Kalplerini tamir etmek için ne kadar çaba sarfedeceğinizi görmek isterler. Onu mutlu etmek için ne kadar çaba harcayacağınızı görmek isterler. Ona bu tatmini vermeyin. Bilakis, çaba harcayan taraf o olsun.

24- İLİŞKİYİ HADDİNDEN FAZLA ÖNEMSEMEYİN!
Ayrılmak mı istiyor. Bırakın gitsin. Zerre umurunuzda olmasın. Size kız mı yok? Bir kız, ayrıldığında geride ağlayan bir erkek bırakmak ister. “Ne kaybettiğini bilsin” demek ister. Kendisini büyük bir kayıp olarak görür çünkü. “Beni kaybederek çok şey kaybetti” demek ister. Oysa ona bir hiç olduğunu hissettirin. “Onca şey yaşadık, gidiyorum, üzülmüyor bile” dediği an gittiğine bin pişman olacaktır. Geri döneceği kesindir. Geri döndüğünde kabul etmeyin, ayak direyin. Böylece zırt pırt ayrılık çıkarmayacaktır. Ancak, siz ayrılırsanız asla geri dönmeyin. Çünkü bunu yaptığınızda yaşadığı acının intikamını almak ister. Mutlaka acı çektirmek ister, ayrıldığınıza bin pişman etmek ister. E sizin de yapmak istediğiniz bu olmaz mı?

25- FANTEZİLERİNİZİ CANLI TUTUN!
Her sevişme bir fanteziye dönüşsün. Her gecenizi özel yapın. Unutmayın. Şiddetten ne kadar nefret etseler de her kadın şiddete karşı gizli bir heyecan duyar. Ona şiddetin her zaman orada durduğunu belli edin. Yatakta egemen konumda olun. Canını yakın. Canını yaktığınız ölçüde varsınız. Canını yaktığınız ölçüde erkeksiniz. Bir kadın, yatakta “canın yanmadı ya?” diyen erkekten nefret eder. Umursamaz olun, canını yakın. Morartın, kızartın. Gizli gizli bu morluklara bakıp mutlu olacaktır. Buna emin olun. Kim ne derse desin, kadın şiddeti arzular. Şiddet, ona erkeksiliğinizin bir kanıtıdır. Şiddeti esirgemeyin. Elinizi korkak alıştırmayın.

26- KİBAR KONUŞMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ!
Basın küfrü. Evet. Ciddiyim. Ses tonu ve konuşma hakkında söylediklerimi elbette hatırlıyorum. Ancak düzgün konuşmak küfürsüz konuşmak demek değildir. O tamamen sesiniz ve konuşma şeklinizle ilgili. Küfür etmekten çekinmeyin. Garsona mı sinir oldunuz. İşte size yeni küfürlerinizi denemek için şahane bir fırsat! Sevgilinizin duyacağı şekilde küfredin. Böylece sizin ne kadar etken, ne kadar sert bir kişiliğiniz olduğunu görüp size hayran kalacaktır. Tiksindiğini söylese bile, her kadın küfrü çekici bulur. Erkeğin etkenliğini kadının ise edilgenliğini gösterir. Bu kadın için erkeksidir. Küfür etmeyen bir erkeğin erkekliği değer yitirir. Ana avrat sövün. Üzerinize bir şey mi döktü. Ona küfredin. Gece cezalandırılmak isteyen bir melek olacaktır. Buna emin olun.

27- İNSANLARIN İÇİNDE ÖZEL OLDUĞUNU HİSSETTİRİN.
Her kadın için yanındaki erkek bir el çantası gibidir. Diğer kadınlara gösterip benimki ne kadar güzel demek ister. Benimki ne kadar “benim” demek. Bunu bozmayın. Toplum içinde kadına tapın! Evet ciddiyim. Diğer kadınlara karşı hava atmasına aracı olun. Gece nasılsa sizin olacak. Gündüz başka kadınlara hava atmasına izin verin. Böylece elinize alacaksınız.

28- KOMİK OLDUĞUNUZU DA BELLİ EDİN!
Esprili olduğunuzu belli edin. II. Dönem Wittgenstein konulu bir konuşmada Temel reisin dilinin tutulması ile ilgili fıkrayı patlatın. Hayran bakışlara siz bile şaşıracaksınız.
Evde yalnız mısınız? Buzdolabına saklanın. Ona türlü türlü sürprizler vererek ilişkinizi canlı tutun. Karanlık odada birden bire, yatağın altından ayağını tutup korkutun ve eğlenin. Emin olun o da çok eğlenecektir. Söylemese bile, pek çok kadın heyecan arar, macera arar. Korku arar. Bir gecede tüm Saw serisini izleyin birlikte. Bu jestinizi yatağa bağlı olarak geçireceğiniz heyecan dolu dakikalar ile ödeyecektir size.

29- DURAĞANLIĞI ÖNLEMEK İÇİN BİRAZ KAVGA!
İlişkinizde sürekli mutluluk, mutluluğu sıradanlaştırır. Ona verdiğiniz mutluluğun değerini bilmesini istiyorsanız, ona acı da vermelisiniz. Böylece gülümsemenizi bir ödül olarak kutsayacaktır. Durmayın, kavga etmekten çekinmeyin. Kavga durağanlığa hapsolmuş, sıradanlaşmış ilişkileri canlandırmanın en etkili yoludur. Kavgayı başlatan da bitiren de siz olun. Ancak her zaman haklı konumda olmayın. Kadınlar özür dilemek istemezler. Özür dileyerek sizin egonuzu tatmin ettiklerini düşünürler. Özrü asla “kalbini tamir etmek” olarak görmezler. Siz de öyle görmeyin. Siz de özür dilemeyin. Ancak haksız olduğunuzu da itiraf etmesini bilin. Yoksa etiketi yersiniz: “sürekli kavga çıkarıyor”.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. O da özrün kabahati örtmediği durumlar. Diyelim ki onu toplum önünde küçük düşürdünüz. Sokakta yürürken birden bire “bıyıkların da çok hoş” dediniz. Bu travmayı örtmek için özür diledikçe, bu travmayı tekrar yaşatırsınız. Hata mı yaptınız? Hiç bahsetmeyin. Olmamış gibi davranın. Böylece ona tekrar tekrar hatırlatmamış olursunuz.

30- SAÇLARDA AKLAR

Saçında birkaç tel ak olan erkekler daha çekicidir. Saçları tamamen beyaz olanlar değil. Saçların içinde birkaç tel beyazlık, erkeğin olgunluğunu ifade eder. Kadınlar buna bayılır. Pek çok sevilen ünlüde aynı şeyi göreceksiniz.

31- KENDİNİZE AİT DANS FİGÜRLERİ
Kendinize özgü dans figürleri yaratın. Genç kızların klasik dansları sevdiği büsbütün yalandır. Genç kızlar, tıpkı genç erkekler gibi moda olan popüler ve hareketli dansları sever. Klasik dansları bilmediğiniz için üzülmeyin. Tamamen size özgü, tamamen kuralsız kendi figürlerinizle onu etkileyin. Bırakın klasik dansları 30 yaş üstü kadınlar sevsin. Hint dansları yapmaya çalışın. Kıpti figürleri sergileyin. Maya kabartmalarındaki figürleri deneyin.

32- KISKANMAYIN!
Kıskanmadığınızı belli edin. Kadınlar, erkeklerin aksine kıskançlığı çok farklı yorumlarlar. Erkeğin kıskanması onlar için hem sevgisinin bir ölçüsüdür, hem de istemedikleri olumsuz bir engeldir. Bu dengeyi sağlamak zordur. En iyi çözüm ise hiç kıskanmamaktır. Bunun izlerini kısa süre sonra göreceksiniz. Sizi kıskandırmak için başka erkeklerle konuşacaktır. Aldırmayın. Başka erkeklerle el ele tutuştuğunu mu gördünüz? Tek niyeti sizi kıskandırmaktır. Zira, kıskanılmaması egosunu incitir.

33- KADIN SEÇİCİLİĞİNİ HESABA KATIN
Schopenhauer’un Aşk Üzerine adlı eserinde bahsettiği kadın seçiciliği, özetle kadının kendisine birebir benzeyeni değil bilakis kendisiyle simetrik olanı seçtiğini ifade eder. Kadınlar kendileri gibi olan erkekler istemezler. Schopenhauer’a göre, uzun boylu kadınlar kısa boylu erkekleri, kısa boylu kadınlar ise uzun boylu erkekleri çekici bulurlar. Bunun nedeni genetik melezleşmedir. Böylece çocuğu normal bir boya sahip olacaktır. Yine çok beyaz tenli kadınlara koyu tenin çekici gelmesi de bundandır.
Yine Schopenhauer’in aynı kitapta bahsettiği ve herkesin bildiği diğer husus ise simetrinin çekiciliğidir. Arı kovanından meyvelere kadar doğada her biyolojik yapı simetrik olma çabasındadır. Simetri, sağlıklılığın bir ifadesidir. Kadınlar simetrik yüzler, simetrik ve sağlam bir vücut ararlar. Top sakal, yüzü daha simetrik gösterdiği için çekicidir mesela.

34- PSİKOLOJİK KÖKENLERİ HESABA KATIN!
Pek çok kadın, çocukluğunda yaşadığı anılar, eski ilişkileri, ailesi gibi etkenlerin güdümündedir. Elektra kompleksi olarak da bilinen, babaya karşı hayranlıkla karışık cinsel arzu tahmin ettiğinizden çok fazla görülür. Kızların ilk tanıdığı erkek çoğunlukla babalarıdır. Kafalarında oluşan erkek imajı babalarının imajıdır. Nasıl erkek çocukları annelerine yakınlık duyuyorlarsa, kız çocukları da genellikle babalarına yakınlık duyarlar. Temel manada, ilk tanıdıkları karşı cins olmasının yanında, aile içindeki koruyucu rolü, sertliği, iriliği kız çocuğunu büyüler. Freudcu yorum, kız çocuklarının büyüdüklerinde babalarına benzer erkekleri aradıklarını ifade eder. Babası sigara içmiyorsa, siz sigara içiyorsanız şansınız düşecektir. Ancak yine de kızların sevgililerini babalarıyla kıyaslama özellikleri de vardır. Bu annelerine karşı duydukları empatinin sonucudur. Babasına benzemeniz yetmez. Babasından daha iyi olmanız gerekir. Bu aslında türün ilerlemesiyle ilgili bir olgudur. Yine de, en basit ifadeyle, babası gibi görünün, babasının kullandığına benzer parfümler kullanın. Babasının cümlelerini taklit edin. Size duyduğu güven, sevgi, sempati artacaktır.

35- BİYOLOJİK ETKENLERİ HESABA KATIN
Adet dönemleri gibi pek çok biyolojik etkiyi hesaba katın. Ancak şunu sakın unutmayın. Adet döneminde hoşgörülü erkek asla göründüğü kadar sempatik değildir. Kadınlar adet dönemlerini özgürlüklerini genişletmek, kafalarına göre davranabilmek, ağızlarına gelenleri söylemek için bahane olarak kullanırlar. Adet döneminde duyarsız olun. Özel bir muamele yapmayın. Çünkü hiçbir şekilde yaranamazsınız. Size öfkesini kusmak için bir ay beklemiştir. Buna izin vermeyin. Tanrı aşkına, 2 liraya ağrı kesici bulabilecekleri bir dünyada yaşıyoruz! Yutmayın bu numarayı.

36- ANLAMADIĞINIZI DÜŞÜNÜP YILMAYIN
Kadınlar her zaman “erkekler bizi anlamıyor” derler. Bu aslında tamamen savunma mekanizmasıdır. Kadınlar, boşluklarını, cahilliklerini, zayıflıklarını ve kusurlarını “anlaşılmazlık” maskesiyle gizlerler. “Ben bir şey bilmiyorum” demezler “Beni anlamıyorsun” derler. “Hiçbir şey düşünemiyorum” demezler doğal olarak “Kimse beni anlayamıyor” derler. Ne kadar anlaşılmaz bir hazine olduklarını düşünerek egoları tatmin olur. Daha önce de bahsettiğim gibi, insan davranışlarının en temel hedefi tatmindir. Beni anlamıyorsun dediyse "cahilsin" deyin. Açıksözlü olun. Etkilenecektir bundan.

37- TABULARINIZI AŞIN!
Porno izlediğinizi saklamayın. Emin olun kadınların tamamı, tüm erkeklerin porno izlediğini bilir. Kimi kandırıyorsunuz? Seksen dvd’yi dolduracak kadar büyük arşiv yaptığınızı saklamayın şimdi. Gözüne bakarak yalan mı söyleyeceksiniz? Porno izlediğinizi söyleyin. Bu zannettiğiniz kadar korkunç bir şey değil. Bunu bilmesi sizi daha iyi tanıdığını ona hissettirecektir. Hatta birlikte izleyin. Bukkake, peeing, prego, zoofili, mature izleyin birlikte. İşte size yeni heyecanlar! Kendi sevişmelerinizde denemek için yeni fırsatlar, yaratıcı fikirler!

38- BAŞKASININ TAVSİYESİYLE İŞ YAPMAYIN!
Ne oluyor? İnternetten tavsiye arayacak kadar umutsuzluğa mı düştün? Neyin var senin? Bu tavsiyeleri okuyabilirsin evet ancak, ne var ki; internetten, eşten dosttan öğrendiğiniz tavsiyelerle asla bir kadının kalbini kazanmaya çalışmayın. Bunu yaptıysanız dahi itiraf edin… Şu, gerçek olan tek şeydir… Size aşık olmalı. Sadece size. Olmak istediğiniz kişiye değil. Iron Man gibi görünmek istiyorsanız yapmayın. Eğer Iron Man arasaydı ona aşık olurdu. Onun aradığı sizsiniz. Sizin içinizde taşıdığınız gerçek kişiliğiniz. Gerçek varlığınız. Eğer bir süper kahraman vaat edip sıradan bir insan çıkarsanız her şeyi mahvedersiniz. Aksine, sadece kendinizi vaat edin. Sadece kendiniz olun. Onca psikolojik, fizyolojik, evrimsel, sosyolojik tavsiye birer zırvadan ibarettir. Gerçek olan tek bir şey vardır… Aşıksa, aşıksan, gerisi lafü güzaf.
Devamını Oku

2 Mart 2010 Salı

Soba zehirlenmesinde belirtiler ve önlemler

Ankara İl Sağlık Müdürü Mustafa Aksoy, soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkat etmenin ve herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112 Acil Servisi aramanın hayat kurtarıcı olacağını kaydetti.



Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de bilgisizlik, yanlış kullanım ve ihmal sonucunda kış mevsiminde ve özellikle alçak basınçlı havalarda, soba, şofben ve doğalgaz zehirlenmelerinin (karbonmonoksit zehirlenmeleri) arttığının görüldüğüne işaret etti.

Türkiye'de her yıl karbonmonoksit zehirlenmelerinden yüzlerce kişinin hastaneye kaldırıldığını ve bir kısmının hayatını kaybettiğini belirten Aksoy, alınacak önlemlerle bu zehirlenme ve ölümlerin önlenebileceğini ifade etti.

Aksoy, şunları kaydetti:

''Bu zehirlenmelere neden olan karbonmonoksit gazı renksiz, kokusuz, tatsız bir gaz olması nedeniyle zehirlenme olayları çabuk fark edilememektedir. Özellikle soba yanan odalarda bulunan kişilerde baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, terleme, bulantı, kusma, görme bozukluğu, kalpte sıkışma hissi gibi şikayetlerin başlaması durumunda kişilerin dikkatli olup karbonmonoksit zehirlenmesini de akıllarına getirmeleri hayat kurtarıcı olacaktır.

Karbonmonoksit zehirlenmeleri aslında oldukça basit, küçük tedbirler ve dikkat ile önlenebilecek olaylardır. Vatandaşlarımızın soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olması, soba ve baca temizliklerini yapmaları ve zehirlenme durumundan şüphelenildiğinde kendi hayatlarını tehlikeye atmayacak şekilde ortamı havalandırıp, kişiyi ortamdan uzaklaştırarak derhal 112 Acil Sağlık Hizmetleri telefonundan yardım istemeleri hayati önem arz etmektedir. Soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olmak, herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112'yi aramak hayat kurtarıcı olacaktır.''
Ankara İl Sağlık Müdürü Mustafa Aksoy, soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkat etmenin ve herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112 Acil Servisi aramanın hayat kurtarıcı olacağını kaydetti.



Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de bilgisizlik, yanlış kullanım ve ihmal sonucunda kış mevsiminde ve özellikle alçak basınçlı havalarda, soba, şofben ve doğalgaz zehirlenmelerinin (karbonmonoksit zehirlenmeleri) arttığının görüldüğüne işaret etti.

Türkiye'de her yıl karbonmonoksit zehirlenmelerinden yüzlerce kişinin hastaneye kaldırıldığını ve bir kısmının hayatını kaybettiğini belirten Aksoy, alınacak önlemlerle bu zehirlenme ve ölümlerin önlenebileceğini ifade etti.

Aksoy, şunları kaydetti:

''Bu zehirlenmelere neden olan karbonmonoksit gazı renksiz, kokusuz, tatsız bir gaz olması nedeniyle zehirlenme olayları çabuk fark edilememektedir. Özellikle soba yanan odalarda bulunan kişilerde baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, terleme, bulantı, kusma, görme bozukluğu, kalpte sıkışma hissi gibi şikayetlerin başlaması durumunda kişilerin dikkatli olup karbonmonoksit zehirlenmesini de akıllarına getirmeleri hayat kurtarıcı olacaktır.

Karbonmonoksit zehirlenmeleri aslında oldukça basit, küçük tedbirler ve dikkat ile önlenebilecek olaylardır. Vatandaşlarımızın soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olması, soba ve baca temizliklerini yapmaları ve zehirlenme durumundan şüphelenildiğinde kendi hayatlarını tehlikeye atmayacak şekilde ortamı havalandırıp, kişiyi ortamdan uzaklaştırarak derhal 112 Acil Sağlık Hizmetleri telefonundan yardım istemeleri hayati önem arz etmektedir. Soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olmak, herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112'yi aramak hayat kurtarıcı olacaktır.''
Devamını Oku

Glokom gözleri tehdit ediyor

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvanç Güngör, göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden glokomun (karasu) sinsi bir göz hastalığı olduğunu, hastalık ilerlediği zaman çok geç kalınmış olunacağını söyledi.

Prof. Dr. Göngör, AA muhabirine yaptığı açıklamada, glokomun, göz içi basıncının yükselmesi nedeniyle, görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme kaybına neden olan ciddi bir hastalık olduğunu belirtti.

Hastalığın, 40 yaşın üzerindeki kişilerde görüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Güngör, şu bilgileri verdi:

''Göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden, göz sinirlerinde harabiyetle devam eden bu hastalık, son derece tehlikeli ve körlüğe neden olabilir. Glokom, göz tansiyonu yüksekliği, gözün arkasındaki göz sinirlerini olumsuz yönde etkiler, görmemizi engeller, körlüğe neden olabilir. Çok sinsi bir hastalık. Şu ana kadar ülkemizde, hastalığın coğrafi anlamda yayılımı, hangi bölgelerde daha yaygın olduğu, buna ek olarak risk faktörlerinin neler olduğu, insanların bu hastalık tehlikesi ile ne kadar risk altında olduklarını aydınlatıcı bir çalışma yok.

Hastalığın görülme oranı konusunda bir rakam vermemiz mümkün değil. Özellikle, kronik, açık açılı glokom adı verilen en sık görülen glokom çeşidinde, eğer göz içi basıncı çok yüksek seviyelerde değilse, hastalık bir belirti vermeden sinsi olarak seyreder. Bu nedenle hastalığın teşhis edilmesi, ilerlemiş dönemlerde yapılır. Glokom, çoğunlukla başka bir nedenle, sıklıkla da sıradan bir göz muayenesi veya basit nedenlerle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edilir. Bu nedenle göz muayenesi sırasında göz tansiyonunun ölçülmesi ihmal edilmemelidir.''

Güngör, hastalık konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

''Hastalık, çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiç bir belirti vermez ve doktor muayenesi olmadıkça ortaya çıkarılması güç bir hastalıktır. Glokom yavaş seyreden, fakat sürekli ilerleyen ve giderek göz siniri tahribatına, yani görme kaybına yol açan, karakteristik bir belirtisi olmayan kronik bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık. Teşhis edildiğinde hastalığın niteliği ve ciddiyeti, doktor tarafından hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığıyla anlatılmalıdır. Çünkü hasta, hastalığın ciddiyetinin tam bilincinde olmadığında çoğunlukla tedaviyi sürdürmemekte, bu da görme kaybıyla sonuçlanmaktadır.''

GLOKOM İÇİN SAĞLIK TARAMASI

Prof. Dr. Kıvanç Güngör, Türkiye'de hakkında fazla bir şey bilinmeyen glokom hastalığı için ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için göz sağlığı taraması başlattıklarını da bildirdi.

Türk Oftalmoloji Derneği tarafından Türkiye genelinde göz taraması başlatıldığına işaret eden Prof. Dr. Güngör, sözlerini şöyle tamamladı:

''Glokom hastalığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için Türkiye genelinde 5 Kasım 2009 yılında bir sağlık taraması çalışması yapıldı. İstanbul'da başlayan bu çalışma 6 ilde tamamlandı. Bu çalışmayı, 15 ilde yaparak, 5 Ocak 2010 yılında tamamlamayı ve toplam 6 bin kişiyi taramadan geçirmeyi hedefliyoruz. 100 kişilik bir ekip çalışmalara katılıyor.''

Prof. Dr. Güngör, glokomun, teşhis edildikten sonra tedavisi mümkün bir hastalık olduğunu sözlerine ekledi.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvanç Güngör, göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden glokomun (karasu) sinsi bir göz hastalığı olduğunu, hastalık ilerlediği zaman çok geç kalınmış olunacağını söyledi.

Prof. Dr. Göngör, AA muhabirine yaptığı açıklamada, glokomun, göz içi basıncının yükselmesi nedeniyle, görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme kaybına neden olan ciddi bir hastalık olduğunu belirtti.

Hastalığın, 40 yaşın üzerindeki kişilerde görüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Güngör, şu bilgileri verdi:

''Göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden, göz sinirlerinde harabiyetle devam eden bu hastalık, son derece tehlikeli ve körlüğe neden olabilir. Glokom, göz tansiyonu yüksekliği, gözün arkasındaki göz sinirlerini olumsuz yönde etkiler, görmemizi engeller, körlüğe neden olabilir. Çok sinsi bir hastalık. Şu ana kadar ülkemizde, hastalığın coğrafi anlamda yayılımı, hangi bölgelerde daha yaygın olduğu, buna ek olarak risk faktörlerinin neler olduğu, insanların bu hastalık tehlikesi ile ne kadar risk altında olduklarını aydınlatıcı bir çalışma yok.

Hastalığın görülme oranı konusunda bir rakam vermemiz mümkün değil. Özellikle, kronik, açık açılı glokom adı verilen en sık görülen glokom çeşidinde, eğer göz içi basıncı çok yüksek seviyelerde değilse, hastalık bir belirti vermeden sinsi olarak seyreder. Bu nedenle hastalığın teşhis edilmesi, ilerlemiş dönemlerde yapılır. Glokom, çoğunlukla başka bir nedenle, sıklıkla da sıradan bir göz muayenesi veya basit nedenlerle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edilir. Bu nedenle göz muayenesi sırasında göz tansiyonunun ölçülmesi ihmal edilmemelidir.''

Güngör, hastalık konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

''Hastalık, çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiç bir belirti vermez ve doktor muayenesi olmadıkça ortaya çıkarılması güç bir hastalıktır. Glokom yavaş seyreden, fakat sürekli ilerleyen ve giderek göz siniri tahribatına, yani görme kaybına yol açan, karakteristik bir belirtisi olmayan kronik bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık. Teşhis edildiğinde hastalığın niteliği ve ciddiyeti, doktor tarafından hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığıyla anlatılmalıdır. Çünkü hasta, hastalığın ciddiyetinin tam bilincinde olmadığında çoğunlukla tedaviyi sürdürmemekte, bu da görme kaybıyla sonuçlanmaktadır.''

GLOKOM İÇİN SAĞLIK TARAMASI

Prof. Dr. Kıvanç Güngör, Türkiye'de hakkında fazla bir şey bilinmeyen glokom hastalığı için ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için göz sağlığı taraması başlattıklarını da bildirdi.

Türk Oftalmoloji Derneği tarafından Türkiye genelinde göz taraması başlatıldığına işaret eden Prof. Dr. Güngör, sözlerini şöyle tamamladı:

''Glokom hastalığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için Türkiye genelinde 5 Kasım 2009 yılında bir sağlık taraması çalışması yapıldı. İstanbul'da başlayan bu çalışma 6 ilde tamamlandı. Bu çalışmayı, 15 ilde yaparak, 5 Ocak 2010 yılında tamamlamayı ve toplam 6 bin kişiyi taramadan geçirmeyi hedefliyoruz. 100 kişilik bir ekip çalışmalara katılıyor.''

Prof. Dr. Güngör, glokomun, teşhis edildikten sonra tedavisi mümkün bir hastalık olduğunu sözlerine ekledi.
Devamını Oku

Cinsel sorunlara şifa 18 bitki

İşte cinsel gücü artıran en etkili bitki ve 18 doğal afrodizyak...

Bitki çayları: Vücuttaki sıvıların akışını hızlandıran bitki çayları içilince, kan dolaşımı hızlanır, tutkularda ve heyecanlarda artış olur. Enerji seviyesini de yükselten bitki çayları seks yaşamını canlandırır.

Ginseng: Binlerce yıllardır Çin'de ilaç yapımında kullanılan ginseng; hormonal sistemi uyarır, erken yaşlanma sürecini yavaşlatır ve göz ardı edilemeyecek güçler verir.

Rezene: Bilinen en eski afrodizyaklardan olan rezeneden her gün bir parça alınması cinsel gücü artırır. Rezenenin tohumundan çay da yapılarak içilebilir.

Lavanta: Salata ve yemek soslarına konan birkaç damla lavanta, seks hayatını güçlendirir.

Karanfil tanesi: Doğal afrodizyakların en güçlülerinden biri olan karanfil tanesi, yorgunluğa da iyi gelir.

Haşhaş Tohumu: Cinsel performansı artırır.

Polen: Son yıllarda afrodizyak olarak kullanılan polenin yapısında, belli ölçüde testosteron ve diğer cinsiyet hormonları bulunuyor. Ayrıca içerisinde birçok vitamin mineral ve amino asit bulunur.

Zencefil: Yüzyıllardır duyguları harekete geçirmek için hazırlanan içkilerin karışımında kullanılan zencefil, insanı daha ateşli yapar. (Kanı sulandıran ilaç kullananların dikkatli olmaları gerekiyor. Ayrıca, fazla tüketildiğinde de bağırsakları rahatsız eder.) Yemeklerde bahart olarak kullanılabilir. Balla karıştırılıp yenebilir. Bir hafta veya 10 gün kadar kullanılmalıdır.

Tarçın: İştah açıcıdır. Sinirsel rahatlık veren bir kokusu vardır. Gaz söktürücü ve antiseptik özellikleri vardır. Afrodizyak olarak da kullanılabilir. Kışın içilen bitki çaylarına konulabilir. Tarçın yağı hoş kokusundan dolayı masaj yağı olarak da kullanılabilir.

Hardal: Cinsel bezlerin işleyişini hızlandırır.

Yasemin: Likörleri kokulandıran, harika kokulu yasemin çiçeği, etkili bir uyarıcıdır.

Süsen: Süsen kökü tozu, her iki cins için de güçlü bir afrodizyaktır.

Meyan Kökü: Meyan kökünden elde edilen toz, maden suyu ile karıştırılınca kadınlar için çok etkili bir afrodizyak haline gelir.

Vanilya: Merkezi sinir sistemine etki ederek kokusuyla uyarıcı etki yaratır.

Roka: Bolca demir ve C vitamini içeren roka, alyuvarlar için iyidir. Ayrıca, cinsel gücü de artırır.

Maydanoz: Yemeklere lezzet katan maydanoz, cinsel yaşama da lezzet katar.

Kekik: Güçlü etkileri olan kekik, özellikle erkeklerde uyarıcıdır.

Arı Sütü: Cinsel bezleri geliştiren arı sütünün etkileri, kısa zamanda hissedilir.
İşte cinsel gücü artıran en etkili bitki ve 18 doğal afrodizyak...

Bitki çayları: Vücuttaki sıvıların akışını hızlandıran bitki çayları içilince, kan dolaşımı hızlanır, tutkularda ve heyecanlarda artış olur. Enerji seviyesini de yükselten bitki çayları seks yaşamını canlandırır.

Ginseng: Binlerce yıllardır Çin'de ilaç yapımında kullanılan ginseng; hormonal sistemi uyarır, erken yaşlanma sürecini yavaşlatır ve göz ardı edilemeyecek güçler verir.

Rezene: Bilinen en eski afrodizyaklardan olan rezeneden her gün bir parça alınması cinsel gücü artırır. Rezenenin tohumundan çay da yapılarak içilebilir.

Lavanta: Salata ve yemek soslarına konan birkaç damla lavanta, seks hayatını güçlendirir.

Karanfil tanesi: Doğal afrodizyakların en güçlülerinden biri olan karanfil tanesi, yorgunluğa da iyi gelir.

Haşhaş Tohumu: Cinsel performansı artırır.

Polen: Son yıllarda afrodizyak olarak kullanılan polenin yapısında, belli ölçüde testosteron ve diğer cinsiyet hormonları bulunuyor. Ayrıca içerisinde birçok vitamin mineral ve amino asit bulunur.

Zencefil: Yüzyıllardır duyguları harekete geçirmek için hazırlanan içkilerin karışımında kullanılan zencefil, insanı daha ateşli yapar. (Kanı sulandıran ilaç kullananların dikkatli olmaları gerekiyor. Ayrıca, fazla tüketildiğinde de bağırsakları rahatsız eder.) Yemeklerde bahart olarak kullanılabilir. Balla karıştırılıp yenebilir. Bir hafta veya 10 gün kadar kullanılmalıdır.

Tarçın: İştah açıcıdır. Sinirsel rahatlık veren bir kokusu vardır. Gaz söktürücü ve antiseptik özellikleri vardır. Afrodizyak olarak da kullanılabilir. Kışın içilen bitki çaylarına konulabilir. Tarçın yağı hoş kokusundan dolayı masaj yağı olarak da kullanılabilir.

Hardal: Cinsel bezlerin işleyişini hızlandırır.

Yasemin: Likörleri kokulandıran, harika kokulu yasemin çiçeği, etkili bir uyarıcıdır.

Süsen: Süsen kökü tozu, her iki cins için de güçlü bir afrodizyaktır.

Meyan Kökü: Meyan kökünden elde edilen toz, maden suyu ile karıştırılınca kadınlar için çok etkili bir afrodizyak haline gelir.

Vanilya: Merkezi sinir sistemine etki ederek kokusuyla uyarıcı etki yaratır.

Roka: Bolca demir ve C vitamini içeren roka, alyuvarlar için iyidir. Ayrıca, cinsel gücü de artırır.

Maydanoz: Yemeklere lezzet katan maydanoz, cinsel yaşama da lezzet katar.

Kekik: Güçlü etkileri olan kekik, özellikle erkeklerde uyarıcıdır.

Arı Sütü: Cinsel bezleri geliştiren arı sütünün etkileri, kısa zamanda hissedilir.
Devamını Oku

Sağlık sorunlarının nedeni iyot eksikliği

Adana İl Sağlık Müdürü Aytekin Kemik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iyot eksikliğinin, çocuklarda zeka geriliği ve psikomotor gelişim sorunlarının en önde gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.

İyot eksikliğinin aynı zamanda gebelik sırasında ölü doğum ve düşük olasılığını da artırdığını belirten Kemik, şöyle konuştu:

''Zeka gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı düşük okul başarısı ve çalışma performansındaki yetersizlikler gibi sonuçlara da yol açmaktadır. İyot eksikliğinin giderilmesi için uluslararası benimsenen yöntem, tuzun iyotlanmasıdır.''

Kullanılan tuzların iyotlu olup olmadığını belirlemek amacıyla geçen yıl Türkiye genelinde bazı hane halklarına yönelik tuz testi uygulandığını anımsatan Kemik, ''Testin gerçekleştirildiği hanelerin yüzde 15'inde, evde kullanılan tuzun iyodür veya iyodat içermediği saptanmıştır. Bir başka deyişle bu hanelerde kullanılan tuz iyotlanmamıştır'' dedi.

Kemik, hane halklarının yüzde 8'inde kullanılan tuzun potasyum iyodürlü olup yüzde 69'unda ise kullanılan tuzun yeterli miktarda potasyum iyodat içerdiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

''İyotlu tuz kullanımı yerleşim yerlerine ve bölgelerine göre farklılıklar bulunmaktadır. Kentsel alanda her 10 hane halkından 9'u iyotlu tuz kullanırken kırsal alanda her 10 hane halkından 7'si iyotlu tuz kullanmaktadır. İyotlu tuz kullanımı Batı Anadolu bölgesinde diğer bölgelere göre daha yaygın. Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadoludaki hane halklarının yarısından fazlası iyotlu tuz kullanmamakta veya kullandıkları tuz yeterli seviyede iyodat içermemekte.''

75'ER TON TUZ DAĞITILDI

Kemik, 2008 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırmasına göre de güney bölgelerinde hane haklarının yüzde 21,4'ünün iyotlu tuz kullanmadığının tespit edildiğini kaydetti.

Özellikle kırsal kesimdeki vatandaşlarda iyotlu tuz kullanımını sağlamak amacıyla başlatılan çalışmaların sürdüğünü ifade eden Kemik, bu kapsamda Aladağ, Karaisalı, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçelerinde geçen yıl ve bu yıl 75'er ton iyotlu tuz dağıttıklarını sözlerine ekledi.
Adana İl Sağlık Müdürü Aytekin Kemik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iyot eksikliğinin, çocuklarda zeka geriliği ve psikomotor gelişim sorunlarının en önde gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.

İyot eksikliğinin aynı zamanda gebelik sırasında ölü doğum ve düşük olasılığını da artırdığını belirten Kemik, şöyle konuştu:

''Zeka gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı düşük okul başarısı ve çalışma performansındaki yetersizlikler gibi sonuçlara da yol açmaktadır. İyot eksikliğinin giderilmesi için uluslararası benimsenen yöntem, tuzun iyotlanmasıdır.''

Kullanılan tuzların iyotlu olup olmadığını belirlemek amacıyla geçen yıl Türkiye genelinde bazı hane halklarına yönelik tuz testi uygulandığını anımsatan Kemik, ''Testin gerçekleştirildiği hanelerin yüzde 15'inde, evde kullanılan tuzun iyodür veya iyodat içermediği saptanmıştır. Bir başka deyişle bu hanelerde kullanılan tuz iyotlanmamıştır'' dedi.

Kemik, hane halklarının yüzde 8'inde kullanılan tuzun potasyum iyodürlü olup yüzde 69'unda ise kullanılan tuzun yeterli miktarda potasyum iyodat içerdiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

''İyotlu tuz kullanımı yerleşim yerlerine ve bölgelerine göre farklılıklar bulunmaktadır. Kentsel alanda her 10 hane halkından 9'u iyotlu tuz kullanırken kırsal alanda her 10 hane halkından 7'si iyotlu tuz kullanmaktadır. İyotlu tuz kullanımı Batı Anadolu bölgesinde diğer bölgelere göre daha yaygın. Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadoludaki hane halklarının yarısından fazlası iyotlu tuz kullanmamakta veya kullandıkları tuz yeterli seviyede iyodat içermemekte.''

75'ER TON TUZ DAĞITILDI

Kemik, 2008 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırmasına göre de güney bölgelerinde hane haklarının yüzde 21,4'ünün iyotlu tuz kullanmadığının tespit edildiğini kaydetti.

Özellikle kırsal kesimdeki vatandaşlarda iyotlu tuz kullanımını sağlamak amacıyla başlatılan çalışmaların sürdüğünü ifade eden Kemik, bu kapsamda Aladağ, Karaisalı, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçelerinde geçen yıl ve bu yıl 75'er ton iyotlu tuz dağıttıklarını sözlerine ekledi.
Devamını Oku

Sivilcelerden kurtulmanın 5 altın yolu

Utandırıcı parlak kırmızı sivilceler ile kendinizi patlamaya hazır bir bomba gibi hissedebilirsiniz. Genellikle bu sivilceler önemli bir iş görüşmesi, randevu ya da topluluk önünde konuşma yapmadan hemen önce çıkıyor. Artık sivilce savaşını bizim kazanmamızın vakti geldi. Howstuffworks imli sitede yer alan habere göre, akneye yatkın cildi temizlemek için 5 öneri yer alıyor.

1. Yüzünüzü her gün yıkayın: Sivilcelerin kötü hijyen şartlarından kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Gerçekte bu en büyük efsanelerden biridir. Akne, erkeklik hormonu testesteronun daha fazla yağ ya da sebum üretmek için bu foliküllere neden olmasıyla oluşuyor. Gözenek bir kez tıkanınca, bir sivilce şekillenmeye başlıyor, bakteri içine giriyor, böylece sivilce kızarmaya ve iltihaplanıyor.

Kötü hijyen problemin kaynağı değil. Yüzümüzü bakterilerden ve foliküllerden temiz tutmak en iyi fikirdir. Yüzünüzü günde 2 kez yıkayın, ancak sabundan uzak durun. Sabun cildinizin koruyucu tabakasını soyabilir. Onlardan birçoğunun ph derecesi cildinizinkinden yüksek olabiliyor. Bu da cilt kimyanızı değiştirebiliyor. Bazı sabunlarda kimyasallar sürfaktan olarak kullanılıyor. Bu yüzünüzü tahriş edebiliyor. En iyisi cildinizi iki kez yıkamak için yağsız ve alkolsüz jel kullanmalısınız.

2. Ovalamayın: Cildimizin kirli olduğunu düşünüp, kirlerden kurtulmak için ovalarız. Bu akneye yatkın ciltler için kötü bir stratejidir. Yüzünüzü aşırı ovalamak cildinizi tahriş edebilir ve sivilcelerin daha fazla yanmasına neden olabilir. Ilık su kullanarak yüz temizleyicisi ile cildinize yavaş yavaş masaj yapın. Bitirdiğinizde durulayın ve ovalamadan, hafif hafif dokunarak yüzünüzü kurulayın.

3. Salisilik asit içeren temizleyici deneyin: Bitkilerden çıkarılan salisilik asit, piyasada satılan anti-akne kimyasallarından en etkililerinden biridir. Asit foliküllerin içine girerek, siyah noktaların ve sivilcelerin küçülmesine yardım ediyor.

Doktorun yazdığı ilaçlarda salisilik asit oranı fazla miktardayken, Neutrogena ve Oxy Balance gibi eczanelerde satılan çeşitli temizleyicilerde yüzde 0,5 ten 2 kadar oranda salisilik asit var. Uygulamaya başladığınızda ilk birkaç günde cildiniz daha fazla tahriş olabilir, fc akat bu etki birkaç gün sonra azalacak. Tedavinin sonuçlarını görmek, birkaç hafta alabilir, sabırlı olmalısınız.

4. Benzol Peroksit içeren temizleyiciyi deneyin: Salisilik asit gibi, benzol peroksit gözeneklerin tıkanmasına yol açan ölü cilt hücrelerini parçalayarak çalışıyor. Etki etmesi salisilik asit gibi biraz zaman alıyor. Benzol peroksiti yüksek dozlarda kullanırsanız cildinizi tahriş edebilir. Benzol peroksit ya da salisilik asit cildinizi çok tahriş ederse, daha ılımlı olan ve cildinizi mikroplardan arındıran, tahrişe yol açmayan, antibakteriyal losyon kullanabilirsiniz. Başka bir olasılık olarak da doğal antibakteriyal özelliğe sahip olan yüzde 5'lik çay ağacı yağı solüsyonu olabilir.

5. Cildinizi kurutmayın: Birçok akne preparasyonunun cilt üzerinde önemli derecede kurutucu etkisi var. Bu iyi bir şey gibi görünebilir, ancak aşırı kuruma ise her şeyi daha kötü yapar. Bundan korunmak için, cildinizi nemli tutun. Bu nedenle yağsız ya da "sivilce yapmayan" ya da "gözenekleri tıkamayan" etiketli nemlendiricileri kullanabilirsiniz.
Utandırıcı parlak kırmızı sivilceler ile kendinizi patlamaya hazır bir bomba gibi hissedebilirsiniz. Genellikle bu sivilceler önemli bir iş görüşmesi, randevu ya da topluluk önünde konuşma yapmadan hemen önce çıkıyor. Artık sivilce savaşını bizim kazanmamızın vakti geldi. Howstuffworks imli sitede yer alan habere göre, akneye yatkın cildi temizlemek için 5 öneri yer alıyor.

1. Yüzünüzü her gün yıkayın: Sivilcelerin kötü hijyen şartlarından kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Gerçekte bu en büyük efsanelerden biridir. Akne, erkeklik hormonu testesteronun daha fazla yağ ya da sebum üretmek için bu foliküllere neden olmasıyla oluşuyor. Gözenek bir kez tıkanınca, bir sivilce şekillenmeye başlıyor, bakteri içine giriyor, böylece sivilce kızarmaya ve iltihaplanıyor.

Kötü hijyen problemin kaynağı değil. Yüzümüzü bakterilerden ve foliküllerden temiz tutmak en iyi fikirdir. Yüzünüzü günde 2 kez yıkayın, ancak sabundan uzak durun. Sabun cildinizin koruyucu tabakasını soyabilir. Onlardan birçoğunun ph derecesi cildinizinkinden yüksek olabiliyor. Bu da cilt kimyanızı değiştirebiliyor. Bazı sabunlarda kimyasallar sürfaktan olarak kullanılıyor. Bu yüzünüzü tahriş edebiliyor. En iyisi cildinizi iki kez yıkamak için yağsız ve alkolsüz jel kullanmalısınız.

2. Ovalamayın: Cildimizin kirli olduğunu düşünüp, kirlerden kurtulmak için ovalarız. Bu akneye yatkın ciltler için kötü bir stratejidir. Yüzünüzü aşırı ovalamak cildinizi tahriş edebilir ve sivilcelerin daha fazla yanmasına neden olabilir. Ilık su kullanarak yüz temizleyicisi ile cildinize yavaş yavaş masaj yapın. Bitirdiğinizde durulayın ve ovalamadan, hafif hafif dokunarak yüzünüzü kurulayın.

3. Salisilik asit içeren temizleyici deneyin: Bitkilerden çıkarılan salisilik asit, piyasada satılan anti-akne kimyasallarından en etkililerinden biridir. Asit foliküllerin içine girerek, siyah noktaların ve sivilcelerin küçülmesine yardım ediyor.

Doktorun yazdığı ilaçlarda salisilik asit oranı fazla miktardayken, Neutrogena ve Oxy Balance gibi eczanelerde satılan çeşitli temizleyicilerde yüzde 0,5 ten 2 kadar oranda salisilik asit var. Uygulamaya başladığınızda ilk birkaç günde cildiniz daha fazla tahriş olabilir, fc akat bu etki birkaç gün sonra azalacak. Tedavinin sonuçlarını görmek, birkaç hafta alabilir, sabırlı olmalısınız.

4. Benzol Peroksit içeren temizleyiciyi deneyin: Salisilik asit gibi, benzol peroksit gözeneklerin tıkanmasına yol açan ölü cilt hücrelerini parçalayarak çalışıyor. Etki etmesi salisilik asit gibi biraz zaman alıyor. Benzol peroksiti yüksek dozlarda kullanırsanız cildinizi tahriş edebilir. Benzol peroksit ya da salisilik asit cildinizi çok tahriş ederse, daha ılımlı olan ve cildinizi mikroplardan arındıran, tahrişe yol açmayan, antibakteriyal losyon kullanabilirsiniz. Başka bir olasılık olarak da doğal antibakteriyal özelliğe sahip olan yüzde 5'lik çay ağacı yağı solüsyonu olabilir.

5. Cildinizi kurutmayın: Birçok akne preparasyonunun cilt üzerinde önemli derecede kurutucu etkisi var. Bu iyi bir şey gibi görünebilir, ancak aşırı kuruma ise her şeyi daha kötü yapar. Bundan korunmak için, cildinizi nemli tutun. Bu nedenle yağsız ya da "sivilce yapmayan" ya da "gözenekleri tıkamayan" etiketli nemlendiricileri kullanabilirsiniz.
Devamını Oku

4 günde sigaradan kurtulabilirsiniz

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, kapalı mekanlara sigara içilmesinin tümüyle yasaklanması, son olarak da sigara paketlerinin üzerine, sigaranın yol açtığı zararları gösteren fotoğrafların konulması, sigarayı bırakmak isteyen kişilerin sayısını artırdı.

Yapılan araştırmaya göre de sigara içinlerin büyük bölümü, akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradan, öksürme, gıdaların gerçek lezzetini almama, diş sararması gibi şikayetler nedeniyle kurtulmak istiyor, ancak bağımlılık yapan nikotin nedeniyle sigaranın profesyonel yardım alınmadan bırakılması kişiyi oldukça zorluyor.

Uzmanlar, sigarayı bırakmanın tek başına ve klinik destek almadan gerçekleştirilmesinin son derece zor olduğunu, sigaradan tümüyle kurtulma konusunda kesin kararını vermiş kişilerin resmi ve özel hastanelerdeki sigarayı bıraktırma merkezlerine gitmelerini istiyor.

HİÇBİR ŞEKİLDE AĞRI VE SANCI YOK

Bazı hastanelerde bulunan ışın cihazı sayesinde, 4 gün 15'er dakikalık seanslara girenler, endorfin salgıları yeniden başlatılarak sigara bağımlılığından kurtuluyor. Bu işlem sırasında, kişi hiçbir şekilde ağrı ya da sızı hissetmiyor.

Konya Özel Nakipoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Kutsi Öncü, ''Sigarayı bu yöntemle bırakmak çok kolay, ancak pek çok kişi bunu bilmiyor. Oysa 4 günde, 25 dakikalık seanslarımıza giren sigarayı yüzde 90 bırakıyor'' dedi.

İKİNCİ SEANSTAN SONRA TİRYAKİYE SİGARA CAZİP GELMİYOR

Bu işlem için, sigaraya bir ayda ödenen kadar, yani çok cüzi bir ücret aldıklarını anlatan Dr. Öncü, şunları kaydetti:

''Pek çok kişi bu sigarayı bıraktırma yöntemini, bu yöntemle sigarayı bırakmış bir tanıdığından öğreniyor, bize öyle geliyor. Bu teknikle enfraruj ışınları vücudun akupunktura duyarlı 35 noktasına birden uyguluyoruz. Bu noktalardan ışınsal uyarıyla ara mesajcılar harekete geçerek, beyine, endorfin salgılaması talimatını veriyor. Böylece, tiryakinin aldığı nikotin nedeniyle artık vücuduna salgılanmayan endorfin hormonu, yeniden yoğun şekilde harekete geçiyor. Artık kişi, nikotinle değil vücudunun doğal olarak salgıladığı endorfin hormonuyla mutlu olmaya başlıyor. İşin güzel tarafı şu, nikotin ve endorfin birbirine adeta düşman. Vücut bu tedavinin 2. seansından itibaren mutluluk hormonu salgılamaya başladığı için, kişi sigaradan zevk almadığı gibi sigara artık bu kişiye cazip bir madde olarak gelmiyor.''

Bu yöntemin özellikle büyük şehirlerde bazı hastanelerde bulunduğuna işaret eden Dr. Öncü, sigarayı bırakmaya azmetmiş herkesin bu yöntemle hiç zorlanmadan nikotin bağımlılığından kurtulabileceğini, hem kendisi hem de ailesi için sağlıklı bir yaşama başlayacağını vurguladı.

Dr. Öncü, bu tedavinin tek şartının uygulamaya başlamadan önce kişinin 24 saat hiç sigara içmemiş olması gerektiğini, tedavi süresince ve sonrasındaki bir haftalık dönemde, vücuttaki sigara zehirinin hızla atılabilmesi için bol su içilmesi ve günde 3 kez 250 gram yoğurt tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

AA
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, kapalı mekanlara sigara içilmesinin tümüyle yasaklanması, son olarak da sigara paketlerinin üzerine, sigaranın yol açtığı zararları gösteren fotoğrafların konulması, sigarayı bırakmak isteyen kişilerin sayısını artırdı.

Yapılan araştırmaya göre de sigara içinlerin büyük bölümü, akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradan, öksürme, gıdaların gerçek lezzetini almama, diş sararması gibi şikayetler nedeniyle kurtulmak istiyor, ancak bağımlılık yapan nikotin nedeniyle sigaranın profesyonel yardım alınmadan bırakılması kişiyi oldukça zorluyor.

Uzmanlar, sigarayı bırakmanın tek başına ve klinik destek almadan gerçekleştirilmesinin son derece zor olduğunu, sigaradan tümüyle kurtulma konusunda kesin kararını vermiş kişilerin resmi ve özel hastanelerdeki sigarayı bıraktırma merkezlerine gitmelerini istiyor.

HİÇBİR ŞEKİLDE AĞRI VE SANCI YOK

Bazı hastanelerde bulunan ışın cihazı sayesinde, 4 gün 15'er dakikalık seanslara girenler, endorfin salgıları yeniden başlatılarak sigara bağımlılığından kurtuluyor. Bu işlem sırasında, kişi hiçbir şekilde ağrı ya da sızı hissetmiyor.

Konya Özel Nakipoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Kutsi Öncü, ''Sigarayı bu yöntemle bırakmak çok kolay, ancak pek çok kişi bunu bilmiyor. Oysa 4 günde, 25 dakikalık seanslarımıza giren sigarayı yüzde 90 bırakıyor'' dedi.

İKİNCİ SEANSTAN SONRA TİRYAKİYE SİGARA CAZİP GELMİYOR

Bu işlem için, sigaraya bir ayda ödenen kadar, yani çok cüzi bir ücret aldıklarını anlatan Dr. Öncü, şunları kaydetti:

''Pek çok kişi bu sigarayı bıraktırma yöntemini, bu yöntemle sigarayı bırakmış bir tanıdığından öğreniyor, bize öyle geliyor. Bu teknikle enfraruj ışınları vücudun akupunktura duyarlı 35 noktasına birden uyguluyoruz. Bu noktalardan ışınsal uyarıyla ara mesajcılar harekete geçerek, beyine, endorfin salgılaması talimatını veriyor. Böylece, tiryakinin aldığı nikotin nedeniyle artık vücuduna salgılanmayan endorfin hormonu, yeniden yoğun şekilde harekete geçiyor. Artık kişi, nikotinle değil vücudunun doğal olarak salgıladığı endorfin hormonuyla mutlu olmaya başlıyor. İşin güzel tarafı şu, nikotin ve endorfin birbirine adeta düşman. Vücut bu tedavinin 2. seansından itibaren mutluluk hormonu salgılamaya başladığı için, kişi sigaradan zevk almadığı gibi sigara artık bu kişiye cazip bir madde olarak gelmiyor.''

Bu yöntemin özellikle büyük şehirlerde bazı hastanelerde bulunduğuna işaret eden Dr. Öncü, sigarayı bırakmaya azmetmiş herkesin bu yöntemle hiç zorlanmadan nikotin bağımlılığından kurtulabileceğini, hem kendisi hem de ailesi için sağlıklı bir yaşama başlayacağını vurguladı.

Dr. Öncü, bu tedavinin tek şartının uygulamaya başlamadan önce kişinin 24 saat hiç sigara içmemiş olması gerektiğini, tedavi süresince ve sonrasındaki bir haftalık dönemde, vücuttaki sigara zehirinin hızla atılabilmesi için bol su içilmesi ve günde 3 kez 250 gram yoğurt tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

AA
Devamını Oku

Virüsün mutasyona uğramış hali can aldı

Fransız sağlık yetkilileri, kimliği açıklanmayan 2 kişinin, farklı kentlerde tedavi altına alındıklarını, hastalarda H1N1/A'nın mutasyona uğramış durumunun teşhis edilmesinden sonra öldüklerini söylediler.

Hastalardan birindeki virüsün, domuz gribinin tedavisinde kullanılan Tamiflu ilacına direnç gösterdiği belirtildi.
Fransız sağlık yetkilileri, kimliği açıklanmayan 2 kişinin, farklı kentlerde tedavi altına alındıklarını, hastalarda H1N1/A'nın mutasyona uğramış durumunun teşhis edilmesinden sonra öldüklerini söylediler.

Hastalardan birindeki virüsün, domuz gribinin tedavisinde kullanılan Tamiflu ilacına direnç gösterdiği belirtildi.
Devamını Oku

Ne gribisiniz öğrenin?

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın 'Kritik eşik 15 Aralık' vurgusunun ardından, hava sıcaklığının düşmesiyle yayılma hızı ve ölümlerin artabileceğini belirten uzmanlar aralık ayında aşılanmayı öneriyor.

Hapşuruyorsanız, öksürüyorsanız ya da burnunuz akıyorsa önce grip tablosuna bakın ve belirtiler domuz gribi diyorsa mutlaka bir doktora başvurun.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın 'Kritik eşik 15 Aralık' vurgusunun ardından, hava sıcaklığının düşmesiyle yayılma hızı ve ölümlerin artabileceğini belirten uzmanlar aralık ayında aşılanmayı öneriyor.

Hapşuruyorsanız, öksürüyorsanız ya da burnunuz akıyorsa önce grip tablosuna bakın ve belirtiler domuz gribi diyorsa mutlaka bir doktora başvurun.

Devamını Oku

İlaç Takip Sistemi Aksıyor

Bugün kullanılmaya başlanan İlaç Takip Sistemi'nde meydana gelen aksaklıklar hastaları mağdur etti. Provizyon sisteminde yaşanan sıkıntılar hastaların ilaç almasına engel oldu.


Türk Eczacılar Derneği Genel Sekreteri Özgür Özel, bu sisteme beklenilenden erken geçildiğini ve sistemdeki karışıklıkların hastaları mağdur edeceği için 24 bin eczanede bu sistemin ertelenmesi gerektiğini söyledi.Bu aksaklıkların en önemli sebebinin ise birçok doktor bilgisinin girilmemesi ya da uzmanlık alanlarının belirtilmemesi olduğu söylendi.


Acil hastalar zor durumda kaldı


Eczacılar acil olarak ilaca ihtiyacı olan hastaların ilaç takip sistemindeki bu karışıklık nedeniyle zor durumda kaldığını belirtiyor. Eczacı Alper Türkdoğan,yaptığı açıklamada saat 14:00'e kadar 60 olması gereken reçete sayısının 6'yı ancak bulduğunu yaşanan en üzücü olayın ise bu sabah ilaç almaya gelen bir kanser hastasını doktorun ünvanını sistemde bulamadıkları için geri göndermek zorunda kalmaları olduğunu söyledi.
Bugün kullanılmaya başlanan İlaç Takip Sistemi'nde meydana gelen aksaklıklar hastaları mağdur etti. Provizyon sisteminde yaşanan sıkıntılar hastaların ilaç almasına engel oldu.


Türk Eczacılar Derneği Genel Sekreteri Özgür Özel, bu sisteme beklenilenden erken geçildiğini ve sistemdeki karışıklıkların hastaları mağdur edeceği için 24 bin eczanede bu sistemin ertelenmesi gerektiğini söyledi.Bu aksaklıkların en önemli sebebinin ise birçok doktor bilgisinin girilmemesi ya da uzmanlık alanlarının belirtilmemesi olduğu söylendi.


Acil hastalar zor durumda kaldı


Eczacılar acil olarak ilaca ihtiyacı olan hastaların ilaç takip sistemindeki bu karışıklık nedeniyle zor durumda kaldığını belirtiyor. Eczacı Alper Türkdoğan,yaptığı açıklamada saat 14:00'e kadar 60 olması gereken reçete sayısının 6'yı ancak bulduğunu yaşanan en üzücü olayın ise bu sabah ilaç almaya gelen bir kanser hastasını doktorun ünvanını sistemde bulamadıkları için geri göndermek zorunda kalmaları olduğunu söyledi.
Devamını Oku

28 Şubat 2010 Pazar

Kök hücre hayat kurtarıyor

Kemik İliği Transplantasyonu ve Kök Hücre Tedavileri Kongresi 4 - 6 Mart tarihlerinde Antalya'da yapılacak. Kongrede önemli birçok konu uzmanlar tarafından tartışılacak.

Dünyada 1960’lı yıllarda başlamış ve 1980’li yıllarda yaygınlaşmış olan Kemik İliği Transplantasyonu, ülkemizde başlangıçta 1-2 merkezde yılda 10’un altında yapılmaktayken, bugün 30’dan fazla merkezde, yılda 1000’in üzerinde yapılmakta. Günümüzde, Kemik İliği Transplantasyonu ile başarı oranı yüzde 90’lara kadar varmakta ve bu alanda her geçen gün yeni bilgiler ve çalışma sonuçları açıklanmaktadır.

THD ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Muhit ÖZCAN, "Kemik iliği ve kök hücre nakilleri, ölümcül olabilen kan ve bağışıklık sistemi hastalıklarının tedavisinde başarıyla uygulanan bir yöntem olma özelliğini korumaktadır. Bugün sıklıkla Lösemi, Aplastik anemi, Hodgkin hastalığı gibi çeşitli lenfomalar, bağışıklık sistemi hastalıkları ile over kanseri gibi bazı somut tümörlerin tedavisinde kök hücre nakli sıklıkla kullanılmakta, bu tedaviler sayesinde lösemiyi yenmekte önemli adımlar atılmaktadır" diyor.

Türk Hematoloji Derneği, Kemik İliği Transplantasyonu ve Kök Hücre Tedavileri konusunda, Amerika ve Avrupa’dan sonra en önemli ve en büyük üçüncü kongreyi yapmaya hazırlanıyor. Alanda yaşanan gelişmelerin bir yol göstericisi olan kongreye yurt içi ve yurt dışından birçok uzman katılım sağlayacak. Bilimsel program olarak oldukça yoğun olan kongrede; “Kök Hücre Kaynağı ve Hazırlık Rejimi Belirlenmesi, İmmün Yeniden Yapılanma ve Aşılamalar, Ulusal pediatrik HKHT aktivitesinin değerlendirilmesi, Çocukluk çağı lösemilerinde HKHT endikasyonları, Komplikasyonlarda Korunma/Takip gibi konu başlıklarının yanısıra; “Akraba Dışı Tarama Süreci /Sorunlar, Tam Gün Yasası ne Getirdi?, Ulusal Aktivite Seyiri / Hedefler” gibi güncel konu başlıkları tartışmaya açılacak.
Kemik İliği Transplantasyonu ve Kök Hücre Tedavileri Kongresi 4 - 6 Mart tarihlerinde Antalya'da yapılacak. Kongrede önemli birçok konu uzmanlar tarafından tartışılacak.

Dünyada 1960’lı yıllarda başlamış ve 1980’li yıllarda yaygınlaşmış olan Kemik İliği Transplantasyonu, ülkemizde başlangıçta 1-2 merkezde yılda 10’un altında yapılmaktayken, bugün 30’dan fazla merkezde, yılda 1000’in üzerinde yapılmakta. Günümüzde, Kemik İliği Transplantasyonu ile başarı oranı yüzde 90’lara kadar varmakta ve bu alanda her geçen gün yeni bilgiler ve çalışma sonuçları açıklanmaktadır.

THD ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Muhit ÖZCAN, "Kemik iliği ve kök hücre nakilleri, ölümcül olabilen kan ve bağışıklık sistemi hastalıklarının tedavisinde başarıyla uygulanan bir yöntem olma özelliğini korumaktadır. Bugün sıklıkla Lösemi, Aplastik anemi, Hodgkin hastalığı gibi çeşitli lenfomalar, bağışıklık sistemi hastalıkları ile over kanseri gibi bazı somut tümörlerin tedavisinde kök hücre nakli sıklıkla kullanılmakta, bu tedaviler sayesinde lösemiyi yenmekte önemli adımlar atılmaktadır" diyor.

Türk Hematoloji Derneği, Kemik İliği Transplantasyonu ve Kök Hücre Tedavileri konusunda, Amerika ve Avrupa’dan sonra en önemli ve en büyük üçüncü kongreyi yapmaya hazırlanıyor. Alanda yaşanan gelişmelerin bir yol göstericisi olan kongreye yurt içi ve yurt dışından birçok uzman katılım sağlayacak. Bilimsel program olarak oldukça yoğun olan kongrede; “Kök Hücre Kaynağı ve Hazırlık Rejimi Belirlenmesi, İmmün Yeniden Yapılanma ve Aşılamalar, Ulusal pediatrik HKHT aktivitesinin değerlendirilmesi, Çocukluk çağı lösemilerinde HKHT endikasyonları, Komplikasyonlarda Korunma/Takip gibi konu başlıklarının yanısıra; “Akraba Dışı Tarama Süreci /Sorunlar, Tam Gün Yasası ne Getirdi?, Ulusal Aktivite Seyiri / Hedefler” gibi güncel konu başlıkları tartışmaya açılacak.
Devamını Oku

Dokuz aylıkken ne olacağı belli oluyor

Dokuz aylık olana kadar gelişimsel dönüm noktalarını aşamayan çocukların, okulda zorluk çekme olasılıklarının çok daha yüksek olduğu bildirildi.

Guardian gazetesindeki habere göre, Birleşik Krallık'ta yaklaşık 15 bin çocuk üzerinde yapılan araştırmada, dokuz aylıkken motor becerilerini geliştirmekte yavaş olan bebeklerin, bilişsel gelişim açısından önemli ölçüde geri kalma ve 5 yaşına geldiklerinde söz dinlememe olasılıklarının daha fazla olduğu gözlendi.

Londra Üniversitesi Eğitim Enstitüsünün 2000 ve 2001 yıllarında doğan çocuklar üzerinde yaptığı araştırma çerçevesinde, 5 yaşına geldiklerinde bu çocuklara kelime haznesi, uzamsal akıl yürütme ve resimlerle ilgili birtakım testler yapıldı ve bu testlerin sonuçları, daha önceki yıllarda yapılan değerlendirmelerle karşılaştırıldı.

Araştırmada, 5 yaşındaki çocuklara yapılan testlerin sonuçlarıyla, bebeklerin sürünme gibi kaba motor gelişimi ve nesneleri parmaklarıyla tutma gibi ince motor gelişimini irdeleyen testlerdeki becerileriyle çok güçlü bir bağ bulunduğu görüldü.

Kitap okumak çok faydalı

Aynı zamanda 3 yaşındayken her gün kitap okunan çocukların, 5 yaşına geldiklerinde geniş bir konu haznesine sahip olabilecekleri ortaya çıktı.

Araştırmacılar, dokuz aylıkken yardımsız oturma, sürünme, ayakta durma ve ilk adımlarını atmayla bağlantılı kaba motor gelişimlerindeki dört dönüm noktasını aşmayı başaramayan çocukların, 5 yaşına geldiklerinde bilişsel beceri testlerinde ortalamanın 5 puan gerisinde olduklarını gözlemlediler.
Dokuz aylık olana kadar gelişimsel dönüm noktalarını aşamayan çocukların, okulda zorluk çekme olasılıklarının çok daha yüksek olduğu bildirildi.

Guardian gazetesindeki habere göre, Birleşik Krallık'ta yaklaşık 15 bin çocuk üzerinde yapılan araştırmada, dokuz aylıkken motor becerilerini geliştirmekte yavaş olan bebeklerin, bilişsel gelişim açısından önemli ölçüde geri kalma ve 5 yaşına geldiklerinde söz dinlememe olasılıklarının daha fazla olduğu gözlendi.

Londra Üniversitesi Eğitim Enstitüsünün 2000 ve 2001 yıllarında doğan çocuklar üzerinde yaptığı araştırma çerçevesinde, 5 yaşına geldiklerinde bu çocuklara kelime haznesi, uzamsal akıl yürütme ve resimlerle ilgili birtakım testler yapıldı ve bu testlerin sonuçları, daha önceki yıllarda yapılan değerlendirmelerle karşılaştırıldı.

Araştırmada, 5 yaşındaki çocuklara yapılan testlerin sonuçlarıyla, bebeklerin sürünme gibi kaba motor gelişimi ve nesneleri parmaklarıyla tutma gibi ince motor gelişimini irdeleyen testlerdeki becerileriyle çok güçlü bir bağ bulunduğu görüldü.

Kitap okumak çok faydalı

Aynı zamanda 3 yaşındayken her gün kitap okunan çocukların, 5 yaşına geldiklerinde geniş bir konu haznesine sahip olabilecekleri ortaya çıktı.

Araştırmacılar, dokuz aylıkken yardımsız oturma, sürünme, ayakta durma ve ilk adımlarını atmayla bağlantılı kaba motor gelişimlerindeki dört dönüm noktasını aşmayı başaramayan çocukların, 5 yaşına geldiklerinde bilişsel beceri testlerinde ortalamanın 5 puan gerisinde olduklarını gözlemlediler.
Devamını Oku

Otistiklere spreyle gelen umut

Kadınlarda süt üretimini, doğum yaklaştığı zaman rahim kaslarının kasılmasını sağlayan oksitosin hormonunun otistiklerin iletişim ve sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olabileceği bildirildi.

Fransa'da bilim adamlarının yaptığı araştırmada, burun spreyi ile bu hormonun verildiği bazı otistikler iletişim kurabildi ve sosyal ilişkiler kurabildi.

Bilim adamları, duyguların idaresinde de önemli rol oynayan ve "sevgi hormonu" olarak da adlandırılan bu hormonun etkisini top oyunu ve yüzlerin tanınmasıyla ilgili testlerle anlamaya çalıştı. Bilim adamları, bazı otistiklere bu hormonu verirken, etkiyi, plasebo (sahte ilaç) verilen gruptaki hastalar ve hasta olmayanlarla karşılaştırdı.

Top oyununda biri sürekli ona top atan, biri hiç top atmayan ve diğeri topu hem ona hem de başkalarına atan 3 kişi karşısında bu hormonun verildiği bazı otistikler, topu yakaladığında parayla ödüllendirildi ve sürekli kendisine top atan kişiyle oynamak istedi. Dolayısıyla oksitosinin en iyi "oyun arkadaşının" seçilmesini sağladığı görüldü. Plasebo verilenler ise topu 3 kişiye rastgele gönderdi.

İkinci testte araştırmacılar, birkaç tane yüz fotoğrafını otistiklere gösterdi ve hastaların göz hareketlerini kaydetti. Plasebo verilenlerin fotoğraflara bakmadığı görülürken, oksitosin verilenlerden bazılarının fotoğraflarla ilgilendiği belirlendi.

"Proceedings of the National Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan araştırmada Angela Sirigu ve ekibi, tüm hastaların oksitosine aynı şekilde "karşılık vermemesi" hatta bazı hastaların hormondan hiç etkilenmemesi ya da aynı hastanın hormondan top oyununda ve yüz testinde farklı şekilde etkilenmesi nedeniyle bu konuda çok daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladı.

Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinin internet sitesinde de yer alan araştırmada, bilim adamları yine de bu bulguların otizmin tedavisinde yeni yöntemlerin yolunu açabileceğini, hormonun uzun vadedeki etkisinin araştırılması gerektiğini belirtti.
Kadınlarda süt üretimini, doğum yaklaştığı zaman rahim kaslarının kasılmasını sağlayan oksitosin hormonunun otistiklerin iletişim ve sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olabileceği bildirildi.

Fransa'da bilim adamlarının yaptığı araştırmada, burun spreyi ile bu hormonun verildiği bazı otistikler iletişim kurabildi ve sosyal ilişkiler kurabildi.

Bilim adamları, duyguların idaresinde de önemli rol oynayan ve "sevgi hormonu" olarak da adlandırılan bu hormonun etkisini top oyunu ve yüzlerin tanınmasıyla ilgili testlerle anlamaya çalıştı. Bilim adamları, bazı otistiklere bu hormonu verirken, etkiyi, plasebo (sahte ilaç) verilen gruptaki hastalar ve hasta olmayanlarla karşılaştırdı.

Top oyununda biri sürekli ona top atan, biri hiç top atmayan ve diğeri topu hem ona hem de başkalarına atan 3 kişi karşısında bu hormonun verildiği bazı otistikler, topu yakaladığında parayla ödüllendirildi ve sürekli kendisine top atan kişiyle oynamak istedi. Dolayısıyla oksitosinin en iyi "oyun arkadaşının" seçilmesini sağladığı görüldü. Plasebo verilenler ise topu 3 kişiye rastgele gönderdi.

İkinci testte araştırmacılar, birkaç tane yüz fotoğrafını otistiklere gösterdi ve hastaların göz hareketlerini kaydetti. Plasebo verilenlerin fotoğraflara bakmadığı görülürken, oksitosin verilenlerden bazılarının fotoğraflarla ilgilendiği belirlendi.

"Proceedings of the National Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan araştırmada Angela Sirigu ve ekibi, tüm hastaların oksitosine aynı şekilde "karşılık vermemesi" hatta bazı hastaların hormondan hiç etkilenmemesi ya da aynı hastanın hormondan top oyununda ve yüz testinde farklı şekilde etkilenmesi nedeniyle bu konuda çok daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladı.

Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinin internet sitesinde de yer alan araştırmada, bilim adamları yine de bu bulguların otizmin tedavisinde yeni yöntemlerin yolunu açabileceğini, hormonun uzun vadedeki etkisinin araştırılması gerektiğini belirtti.
Devamını Oku

İlaç Krizi Aşıldı

Sosyal Güvenlik Kurumu ile eczacılar arasında anlaşma sağlandı. Buna göre, daha önce SGK ile Türk Eczacıları Birliği (TEB) arasındaki sözleşme geçerli olacak ve imzalar kısa sürede atılacak. SGK, geçtiğimiz ay eczanelerin yaptığı grevin ardından TEB ile sözleşmesini feshetmiş ve tek tek sözleşme yapılacağını açıklamıştı.


Serbest eczaneler, Türk Eczacıları Birliği (TEB) ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) arasında serbest eczanelerden ilaç alımında geçerli olan ve daha önce imzalanan protokol çerçevesinde bu ay itibarıyla sözleşme yenileyecek.


Bu çerçevede, eczaneler, her yıl olduğu gibi TEB tarafından bastırılan sözleşmeyi imzalayacak.


YİNE TEB ÜZERİNDEN YAPILACAK


TEB yetkililerinden alınan bilgiye göre, SGK ile yürütülen görüşmeler çerçevesinde TEB ile kurum arasında daha önce imzalanan protokol geçerliliğini koruyacak.


SGK'nın dün TEB'e gönderdiği yazıda, 19 Ocak 2009 tarihinde imzalanan protokole göre, kurumun serbest eczanelerle sözleşme yapması gerektiği hatırlatıldı.


Buna göre, eczanelerin TEB tarafından bastırılmış bu protokole uygun “tip sözleşmeleri” kullanacağı belirtilen yazıda, bu sözleşmenin basım ve dağıtımının da yine Birlik tarafından yapılacağı bildirildi.


Sözleşmelerin her yıl şubat ayında yenilenmesi gerektiği kaydedilen yazıda, sözleşme yenilenmesine ilişkin işlemlerin SGK il müdürlüklerince yürütüleceği belirtildi.


SGK daha önce eczanelerin yaptığı grevin ardından TEB ile sözleşmesini feshetmiş ve tek tek sözleşme yapılacağını açıklamıştı.


TEB'İN DUYURUSU


TEB'in internet sitesinde de eczanelerle sözleşmelerin yenilenmesine ilişkin bir duyuru yayımlandı. TEB Genel Sekreteri Özgür Özel imzalı duyuruda, bu yıl Kurum ile sözleşme yenileyecek eczaneler tarafından uygulanacak iskonto oranının protokolde yer aldığı belirtilerek, buna göre, indirim oranlarının protokol tarihinden itibaren bir önceki yılın satış hasılatı üzeriden uygulanacağı bildirildi.


Açıklamaya göre, indirim oranları şöyle olacak:


350 bin TL'ye kadar satış hasılatı olan eczaneler tarafından yüzde 0,
350 bin - 600 bin TL arasında satış hasılatı olan eczaneler tarafından yüzde 1,
600 bin - 900 bin TL arasında satış hasılatı olanlar tarafından yüzde 1.5,
900 bin TL üzerindeki satış hasılatı olanlar tarafından yüzde 2,5.



Eczane indirimleri, imalatçı ve ithalatçı indirimi yapılarak depocuya satış fiyatı üzerinden depocu ve eczacı kar oranları uygulandıktan sonra ulaşılan fiyattan yapılacak. Duyuruda, sözleşmelerin 1 marta kadar yenilenmesi gerektiği de belirtildi.
Sosyal Güvenlik Kurumu ile eczacılar arasında anlaşma sağlandı. Buna göre, daha önce SGK ile Türk Eczacıları Birliği (TEB) arasındaki sözleşme geçerli olacak ve imzalar kısa sürede atılacak. SGK, geçtiğimiz ay eczanelerin yaptığı grevin ardından TEB ile sözleşmesini feshetmiş ve tek tek sözleşme yapılacağını açıklamıştı.


Serbest eczaneler, Türk Eczacıları Birliği (TEB) ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) arasında serbest eczanelerden ilaç alımında geçerli olan ve daha önce imzalanan protokol çerçevesinde bu ay itibarıyla sözleşme yenileyecek.


Bu çerçevede, eczaneler, her yıl olduğu gibi TEB tarafından bastırılan sözleşmeyi imzalayacak.


YİNE TEB ÜZERİNDEN YAPILACAK


TEB yetkililerinden alınan bilgiye göre, SGK ile yürütülen görüşmeler çerçevesinde TEB ile kurum arasında daha önce imzalanan protokol geçerliliğini koruyacak.


SGK'nın dün TEB'e gönderdiği yazıda, 19 Ocak 2009 tarihinde imzalanan protokole göre, kurumun serbest eczanelerle sözleşme yapması gerektiği hatırlatıldı.


Buna göre, eczanelerin TEB tarafından bastırılmış bu protokole uygun “tip sözleşmeleri” kullanacağı belirtilen yazıda, bu sözleşmenin basım ve dağıtımının da yine Birlik tarafından yapılacağı bildirildi.


Sözleşmelerin her yıl şubat ayında yenilenmesi gerektiği kaydedilen yazıda, sözleşme yenilenmesine ilişkin işlemlerin SGK il müdürlüklerince yürütüleceği belirtildi.


SGK daha önce eczanelerin yaptığı grevin ardından TEB ile sözleşmesini feshetmiş ve tek tek sözleşme yapılacağını açıklamıştı.


TEB'İN DUYURUSU


TEB'in internet sitesinde de eczanelerle sözleşmelerin yenilenmesine ilişkin bir duyuru yayımlandı. TEB Genel Sekreteri Özgür Özel imzalı duyuruda, bu yıl Kurum ile sözleşme yenileyecek eczaneler tarafından uygulanacak iskonto oranının protokolde yer aldığı belirtilerek, buna göre, indirim oranlarının protokol tarihinden itibaren bir önceki yılın satış hasılatı üzeriden uygulanacağı bildirildi.


Açıklamaya göre, indirim oranları şöyle olacak:


350 bin TL'ye kadar satış hasılatı olan eczaneler tarafından yüzde 0,
350 bin - 600 bin TL arasında satış hasılatı olan eczaneler tarafından yüzde 1,
600 bin - 900 bin TL arasında satış hasılatı olanlar tarafından yüzde 1.5,
900 bin TL üzerindeki satış hasılatı olanlar tarafından yüzde 2,5.



Eczane indirimleri, imalatçı ve ithalatçı indirimi yapılarak depocuya satış fiyatı üzerinden depocu ve eczacı kar oranları uygulandıktan sonra ulaşılan fiyattan yapılacak. Duyuruda, sözleşmelerin 1 marta kadar yenilenmesi gerektiği de belirtildi.
Devamını Oku

Fazla et tüketenler hasta oluyor !

Melbourne Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalar gereğinden fazla kırmızı et tüketiminin 'Sarı Nokta' hastalığını artırdığını gösterdi. Buna karşılık sebze ağırlıklı beslenmenin de bu riski azalttığı ortaya çıktı. Avusturalya'da yedi bin kişi üzerinde yapılan araştırma sonucunda, haftada 10 defadan fazla kırmızı et tüketen kişilerin, beş kereden daha az yiyenlere oranla hastalığa yakalanma riskinin yüzde 47 daha fazla olduğu belirlendi. Koyu yeşil lifli sebzeler, antioksidan özelliği ve güçlü lutein içeriği ile 'Sarı Nokta' hastalığına karşı koruyabiliyor. Lutein; en çok ıspanak ve brokoli gibi yeşil sebze ve sarı renkli meyvelerde bulunuyor.
Melbourne Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalar gereğinden fazla kırmızı et tüketiminin 'Sarı Nokta' hastalığını artırdığını gösterdi. Buna karşılık sebze ağırlıklı beslenmenin de bu riski azalttığı ortaya çıktı. Avusturalya'da yedi bin kişi üzerinde yapılan araştırma sonucunda, haftada 10 defadan fazla kırmızı et tüketen kişilerin, beş kereden daha az yiyenlere oranla hastalığa yakalanma riskinin yüzde 47 daha fazla olduğu belirlendi. Koyu yeşil lifli sebzeler, antioksidan özelliği ve güçlü lutein içeriği ile 'Sarı Nokta' hastalığına karşı koruyabiliyor. Lutein; en çok ıspanak ve brokoli gibi yeşil sebze ve sarı renkli meyvelerde bulunuyor.
Devamını Oku

Gribin tedavisi yatak istirahatı!

* Ağır bir grip geçirdim. Üzerinden iki hafta geçti ama hâlâ toparlanamadım. Ne yapmalıyım? M.D./İzmir
Gribin istirahat dönemi mutlaka tam olmalıdır. Çünkü tedavisi yatak istirahatıdır. Gribe yakalanan kişilerin mutlaka vitamin yönünden zengin sebze ve meyvelerle beslenmeleri gerekir.

Elma, portakal yiyin
Bazen gripten sonra toparlanma dönemi üç veya dört hafta sürebilir. Vücudun kendini tam olarak toparlayabilmesi için bu dönemde istirahat ön planda olmalıdır. Yine bu kişilerin bol bol C vitamini almaları veya elma, portakal, mandalina gibi C vitamininden zengin meyveleri bolca tüketmeleri gerekir. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği sanılan balık yağı veya O**** 3 yönünden zengin yağlarla beslenmeye ağırlık verilmesi de şarttır.

Yorgunluğun nedeni kişiden kişiye değişiklik gösterir
* Sabahları çok yorgun uyanıyor, yataktan kalkamıyorum. Vitamin almam gerekir mi? A.Ö./İstanbu
Girmekte olduğumuz mevsim nedeniyle bahar yorgunluğu çok yaygın bir şikâyet konusu. Genelde kadınlarda menopoz, erkeklerde de andropoz döneminde, bağışıklık sisteminin dengesizleştiği, kemik metabolizmasının anormalleştiği bir zaman diliminde karşımıza çıkar. Ayrıca stres, günde 8-14 saat arasında değişen aşırı bedensel ve fikirsel çalışmalar, 20 yaş üstündeki genç insanlarda da kronik yorgunluk sendromuna yol açan faktörlerdir. Vitamin takviyesiyle birlikte kansızlığın düzeltilmesi de yararlı olabilir. Kronik yorgunluk sendromunun altında yatan olası sebep mutlaka araştırılmalıdır. Kansızlık, demir eksikliği, gizli şeker, hipoglisemi (düşük şeker), tiroit bezinin az çalışması gibi rahatsızlıklar varsa ortaya çıkartılmalıdır.

Sigarayı bırakın!
Tedaviyle bu rahatsızlıkların düzelmesi mümkündür. Vitamin olarak daha çok C, düşük doz A, B ve E vitamini tedaviye yardımcı olur. Yorgunluk şikâyeti olan hastalarda, kişinin aldığı ve yaktığı kalori dengeli olmalı, mutlaka spor yapılmalıdır. Özellikle yürüyüş, yüzme ve bisiklet gibi sporlar tavsiye edilmektedir. Uyku düzeni mutlaka ayarlanmalı, kişi sekiz saat uyumalıdır. Alkol ve sigara tüketimi kısıtlanmalı, şişmanlıkla da mücadele edilmelidir.

B12'nin etkisi var mı yok mu?
* Her şeyi unutuyorum. Herkes B12 almamı tavsiye ediyor. Doktora sormadan almam doğru mu? S.B./SivasB12 vitamininin unutkanlığa olan etkisi hâlâ tartışma konusudur. Kabul edenlerin yanı sıra hiçbir etkisi olmadığını ileri sürenler de çok sayıdadır. Yaşla birlikte gelişen unutkanlıkta daha çok damar tıkanıklıkları veya buna benzer damar hastalıkları söz konusu olduğundan B12 vitamininin hiçbir etkisi yoktur. Tedaviyle ancak B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlıklarla gelişen nöropati ya da sinir ucu iltihaplarından yararlı sonuç alınabilir. Çoğu bilim adamı B12 vitamininin unutkanlığa iyi geldiği yolundaki iddiayı fantezi olarak kabul etmektedir.

B12 düzeyine baktırın
Zaman zaman kandaki B12 düzeyine baktırmak ve düşük sonuç alınırsa takviye etmek faydalıdır. Çoğu defa kan düzeyi yüksek olan kişilerin de boş yere B12 vitamini aldıkları görülmektedir.
* Ağır bir grip geçirdim. Üzerinden iki hafta geçti ama hâlâ toparlanamadım. Ne yapmalıyım? M.D./İzmir
Gribin istirahat dönemi mutlaka tam olmalıdır. Çünkü tedavisi yatak istirahatıdır. Gribe yakalanan kişilerin mutlaka vitamin yönünden zengin sebze ve meyvelerle beslenmeleri gerekir.

Elma, portakal yiyin
Bazen gripten sonra toparlanma dönemi üç veya dört hafta sürebilir. Vücudun kendini tam olarak toparlayabilmesi için bu dönemde istirahat ön planda olmalıdır. Yine bu kişilerin bol bol C vitamini almaları veya elma, portakal, mandalina gibi C vitamininden zengin meyveleri bolca tüketmeleri gerekir. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği sanılan balık yağı veya O**** 3 yönünden zengin yağlarla beslenmeye ağırlık verilmesi de şarttır.

Yorgunluğun nedeni kişiden kişiye değişiklik gösterir
* Sabahları çok yorgun uyanıyor, yataktan kalkamıyorum. Vitamin almam gerekir mi? A.Ö./İstanbu
Girmekte olduğumuz mevsim nedeniyle bahar yorgunluğu çok yaygın bir şikâyet konusu. Genelde kadınlarda menopoz, erkeklerde de andropoz döneminde, bağışıklık sisteminin dengesizleştiği, kemik metabolizmasının anormalleştiği bir zaman diliminde karşımıza çıkar. Ayrıca stres, günde 8-14 saat arasında değişen aşırı bedensel ve fikirsel çalışmalar, 20 yaş üstündeki genç insanlarda da kronik yorgunluk sendromuna yol açan faktörlerdir. Vitamin takviyesiyle birlikte kansızlığın düzeltilmesi de yararlı olabilir. Kronik yorgunluk sendromunun altında yatan olası sebep mutlaka araştırılmalıdır. Kansızlık, demir eksikliği, gizli şeker, hipoglisemi (düşük şeker), tiroit bezinin az çalışması gibi rahatsızlıklar varsa ortaya çıkartılmalıdır.

Sigarayı bırakın!
Tedaviyle bu rahatsızlıkların düzelmesi mümkündür. Vitamin olarak daha çok C, düşük doz A, B ve E vitamini tedaviye yardımcı olur. Yorgunluk şikâyeti olan hastalarda, kişinin aldığı ve yaktığı kalori dengeli olmalı, mutlaka spor yapılmalıdır. Özellikle yürüyüş, yüzme ve bisiklet gibi sporlar tavsiye edilmektedir. Uyku düzeni mutlaka ayarlanmalı, kişi sekiz saat uyumalıdır. Alkol ve sigara tüketimi kısıtlanmalı, şişmanlıkla da mücadele edilmelidir.

B12'nin etkisi var mı yok mu?
* Her şeyi unutuyorum. Herkes B12 almamı tavsiye ediyor. Doktora sormadan almam doğru mu? S.B./SivasB12 vitamininin unutkanlığa olan etkisi hâlâ tartışma konusudur. Kabul edenlerin yanı sıra hiçbir etkisi olmadığını ileri sürenler de çok sayıdadır. Yaşla birlikte gelişen unutkanlıkta daha çok damar tıkanıklıkları veya buna benzer damar hastalıkları söz konusu olduğundan B12 vitamininin hiçbir etkisi yoktur. Tedaviyle ancak B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlıklarla gelişen nöropati ya da sinir ucu iltihaplarından yararlı sonuç alınabilir. Çoğu bilim adamı B12 vitamininin unutkanlığa iyi geldiği yolundaki iddiayı fantezi olarak kabul etmektedir.

B12 düzeyine baktırın
Zaman zaman kandaki B12 düzeyine baktırmak ve düşük sonuç alınırsa takviye etmek faydalıdır. Çoğu defa kan düzeyi yüksek olan kişilerin de boş yere B12 vitamini aldıkları görülmektedir.
Devamını Oku

Aşk acısı çekenlerde 'Zig Zag' dönemi başlıyor

'Sevilen kişinin kaybı ihanet ve travma yaratır' diyen Prof. Dr. Sedat Özkan aldatılan kişilerin yaşadıklarını şöyle özetliyor: Ayrılanlar 'Zig Zag' adını verdiğimiz pazarlık sürecini yaşar. Egosu olmayanlar ayrılığı hafif atlatır
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Konsültasyon-Liyezon Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, aşk acısının belirtilerinden tedavisine kadar merak edilen tüm soruları yanıtladı. Özkan mutluluk formülü de verdi.

Aşkın süresini uzatmanın yolları nelerdir?
Kişi sanat, spor, felsefe ve şiirle hayatını ne kadar zenginleştirirse, o ölçüde duygusal olgunluk ve yoğunluk yaşar. Bu da ilişkiye dinamizm ve zenginlik katarak, besler. Burada önemli olan ilişkiyi sürdürme tarzıdır. İnsanlar doğru tercih yapsalar bile, ilişki sürdürme tarzları yanlış ise ilişki de zamanla tükenir. İlişki durağan değildir, sürekli değişen koşullara uyum gerektirir. Kişiler sevdikleri insanın duygusal, zihinsel ve sosyal gereksinimlerini fark edip, ortak paylaşımlarını sürekli kılmalılardır.

Evlilikte aşkın bitmesinde ailedeki diğer üyelerin de etkisi olabiliyor. Bu riski en aza indirmenin yolları neler?
Çekirdek ailenin pekiştirilmesi gerekiyor. Çocukların hangi okula gideceğine kadar olan bütün kararları karı-kocanın birlikte alması çok önemli. Üçüncü kişiler de eşler arasındaki karar sürecine karışmamalıdır. Roller ve işlevlerin çatışmaması gerekiyor. Kadın; annedir, çalışan kadındır, bireydir... Erkek de yerine göre baba, koca, işadamı, çalışan kişi, taraftardır... Çiftler birbirlerinin diğer kimliklerini de kucaklamalı ve saygı duymalıdır. İlişkinin mahremiyeti de unutulmamalıdır.

RUTİNLEŞMEYE DİKKAT!
Evlilik aşkı öldürürü mü?
Bu, bir beceriksizliktir. Aşkın bedensel ve ruhsal boyutlarıyla yaygınlaşması ilişkiyi pekiştirir. Evlilik psikolojik bir kavramdır, iki kişinin kendi koydukları ortak iradedir. Olgunlaşan egonun diğer bir egoyla bütünleşmesidir. İki kişinin çevredekiler tarafından bir bütün olarak algılanmasıdır. Psikolojik bütünleşmeyi yaşayan kişi, evliliğe hazırdır. Hukuk ve evlilik kurumu, bozuk ilişkileri sürdürmeye yetmez. Ancak sağlam bir ilişkide güven ve sadakat ile birlikte sosyal ve hukuki kurumsallaşmadan çekinmez. Kişi rutinleşirse, ilişki de rutinleşir. Ancak birlikteliklere yenilikler ve tazelikler katılırsa, ilişki rutinleşmez. Kişilerin rutinleşmesi ilişkiyi de rutinleştirir. Bundan kaçınmak gerekir.

BÜYÜK KUTLAMALARI KÜÇÜLTÜN
Sevgililer Günü gibi özel günler, beklentiler nedeniyle sorun mu yaratır, yoksa sürprizler ilişkiye renk mi katar?
Birbirini seven insanlar, duygularını ifade etmeye fırsat verecek her durumu değerlendirmeliler. Geleneksel toplumlarda sevginin ifadesi biraz sınırlandırılmıştır. Özel günlerde şatafatlı, abartılı beklentilerden de kaçınmak gerekir. Kişi zaten özel olduğunu hissediyorsa, küçük mesajlar yeterlidir. Kişi ilişkide özel olduğunu hissetmiyorsa, güven yoksa hiç fayda etmez.

Aşık olan kişi aldatır mı?
Aşık olan kişi aldatmaz. Aşkta doğası gereği aldatma olmaz. Çünkü aşkta o kişiyi incitmemek onun biyolojik ve sosyolojik varlık alanlarına değer vermek esastır. Aldatıyorsa, kişiliği ile ilgili zafiyeti vardır.

AŞKI NELER BİTİRİR?
Sadakatsizlik
Sözel ve duygusal şiddet
Kişiliğine saygısızlık
Açık iletişimin olmaması
Paylaşımların gittikçe azalması
Farklı beklentilere yönelme
Dünyayı birlikte kucaklayamama
Fedakârlıktan sakınma
Krizlere karşı dirençli olamama
Suçlayıcı tutumlar geliştirme
Karar süreçlerinde birlikte davranmama
Duygusal yoksunluk

MUTLULUK İÇİN AKIL GEREK
Aşk acısı nedir?
Aşık olduğu kişiye kavuşamamasıdır, terk edilme, ihanet ve sevdiği kişiyi kaybetmesidir. 'Love is what does love' (Aşk kendi önünü açar)... Yeter ki ilişki akla aykırı olmasın, aşk kendi önünü açar, kendi koşullarını yaratır. Sevilen kişinin kaybı en trajik aşk acısıdır. Sevilen kişinin kaybı yas reaksiyonu; ihanet ise travma yaratır.

Aşk dolu, sağlıklı ve mutlu bir birlikteliğin anahtarı nedir?
Aşk da mutluluk hem yürek hem akıl gerektirir. Sadece duygu ve dürtü ile de değil duygu, tutku, akıl, emek, sorumluluk, çalışma, sadakat, olgunlaşmış ego ve akılla sağlanır.

AMELİYAT İZİ GİBİDİR
Aşk acısı çekenlere ilaç tedavisi mi, psikoterapi mi uygulanıyor?
İlaç tedavisi öncelikli değildir. Ölüme bağlı ayrılıklarda ilaç tedavisi gündeme gelebilir. Eğer her iki kişi de başkalarına aşık olmamışsa, yaşananlardan sonra üzüntü yaşanıyorsa, ilişkide restorasyon mümkün olabilir.

Aldatmanın yaşandığı ilişki sağlıklı devam edebilir mi?
Aldatmanın izi ameliyat izi gibi kalıcıdır. Kimi zaman erkekler hem eşiyle hem de diğer sevgilisiyle ilişkisini sürdürmek ister. Bu durum kadını travmatize eder. Kadının kocasının bu isteğini kabul eder gibi gözükmesi psikolojik illüzyondur. Seven hiçbir kadın ya da erkek, sevdiğini başka bir insanla paylaşmayı düşünemez. Aldatıldığı gerçeği ile yaşayan kadınlar er ya da geç psikolojik sıkıntı yaşayacaklardır. İlişki mutlaka zedelenecektir.

ACININ SÜRESİ İKİ İLE ALTI AY ARASINDA DEĞİŞİYOR
Aşk acısı nasıl tedavi ediliyor? Her ayrılıkta tedaviye ihtiyaç duyulur mu?
Aşk acısı iki ile altı ay arasında sürüyor. Burada ilişkinin süresi değil, niteliği ön plana çıkıyor. Öfke, kin, hırs, üzüntü, acı ve elem yaşanıyor. Duygusal muhasebenin ardından akıl öne çıkıyor. İlk günler riskli, ilk iki gün ve iki hafta kritik geçiyor. Kendini kontrol etme güçlüğü varsa, işini sürdüremiyor. Böyle bir travma yaşayanlara biz, profesyonel yardım öneriyoruz. Sakin olmalarını ve ani kararlar vermemelerini tavsiye ediyoruz.

ERKEKLER AZ ACI ÇEKER
Aşk acısı kadın ve erkeklerde farklı tablolara neden oluyor mu?
Kadınlarda iki kutupçu tutum ortaya çıkıyor; 'çaresiz' ya da 'saldırgan'... Aşk acısı çeken erkeklerde profesyonel yardım için başvuru kadınlara oranla çok daha azdır. Erkekler, aşk acısını daha rahat atlatıyor. Aldatılan erkek eğer evliyse, hemen boşanıyor. Klinisyen olarak izlenimim; aldatılan kadınlarda erkeğin tutumunu kaza gibi algılama eğilimi fazla. Eğer ilişkinin zemini köklüyse, çiftler ilişkilerini 'kazadan' arındırıp sürdürebiliyorlar. İlişki kurumuşsa, ya boşanıyorlar ya da aldatmaya devam ediyorlar.

SORUNU BEYİNDE ÇÖZÜN, VÜCUDUNUZ HASTA OLMASIN!
Aşk acısının fiziksel yansımaları var mı?
Psikolojik acıyı hafifletmek için fiziksel belirtilerle acıyı ortaya koyma yönünde bilinçdışı yönelim vardır. En fazla ağrı yakınması görülür. Bu ağrı, bastırılmış öfkenin bedenselleştirilmesidir. Çoğul, değişken ağrı yakınmaları ile doktora başvuranlarda psikolojik faktörler de araştırılmalıdır. Bunun dışında hangi organ sistemi zayıf ise, bu sistemde belirti düzeyinde yakınmalar olur. Sorun beyinde çözülmediyse, beden hasta olacaktır ve mutsuzluk devam edecektir.

İHANET VARSA ÇATIŞMALI BİR DÖNEM BAŞLAR!
Aşk acısıyla birlikte hangi tepkiler ortaya çıkar?
Eğer bir kayıp varsa, aşık olduğu kişi yaşamını yitirmiş ise o zaman kısa, orta ve uzun dönemli yas yaşanır. Mutlu ve doygun ilişkisi olanlar sevdiğini kaybettiğinde olgun kabulleniş gösterir. İhanet ve terk edilme olduğunda ise çatışmalı bir dönem başlar. Burada öfke ve travma en öndeki duygudur. Yaşanan süreç şöyledir; inkar etme dönemi, kabullenme ve sorgulama... Kişi, her şeyi sorgulayarak öfke ve travmanın nedenlerini anlamaya çalışır. İlişkinin yeniden devam etmesi, ilişki ile ilgili olasılıkları gündeme getirir. Bu duruma biz 'Zig Zag' dönemi diyoruz. Bu dönemde "Lanet etme, karşı tarafı suçlama ve kendini eleştirme..." gibi diye birçok duygu art arda yaşanır. Travmanın etkisiyle yeni maceralara yönelinebilir. Egoyu tamir etmeden yeni ilişkilere başlamak, yeni travmalara yol açar. Travmatik süreç tamamlanmadan yeni bir ilişkiye başlamak doğru değildir. Egosu olmayanlar ayrılık acısını daha kolay atlatır.
'Sevilen kişinin kaybı ihanet ve travma yaratır' diyen Prof. Dr. Sedat Özkan aldatılan kişilerin yaşadıklarını şöyle özetliyor: Ayrılanlar 'Zig Zag' adını verdiğimiz pazarlık sürecini yaşar. Egosu olmayanlar ayrılığı hafif atlatır
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Konsültasyon-Liyezon Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, aşk acısının belirtilerinden tedavisine kadar merak edilen tüm soruları yanıtladı. Özkan mutluluk formülü de verdi.

Aşkın süresini uzatmanın yolları nelerdir?
Kişi sanat, spor, felsefe ve şiirle hayatını ne kadar zenginleştirirse, o ölçüde duygusal olgunluk ve yoğunluk yaşar. Bu da ilişkiye dinamizm ve zenginlik katarak, besler. Burada önemli olan ilişkiyi sürdürme tarzıdır. İnsanlar doğru tercih yapsalar bile, ilişki sürdürme tarzları yanlış ise ilişki de zamanla tükenir. İlişki durağan değildir, sürekli değişen koşullara uyum gerektirir. Kişiler sevdikleri insanın duygusal, zihinsel ve sosyal gereksinimlerini fark edip, ortak paylaşımlarını sürekli kılmalılardır.

Evlilikte aşkın bitmesinde ailedeki diğer üyelerin de etkisi olabiliyor. Bu riski en aza indirmenin yolları neler?
Çekirdek ailenin pekiştirilmesi gerekiyor. Çocukların hangi okula gideceğine kadar olan bütün kararları karı-kocanın birlikte alması çok önemli. Üçüncü kişiler de eşler arasındaki karar sürecine karışmamalıdır. Roller ve işlevlerin çatışmaması gerekiyor. Kadın; annedir, çalışan kadındır, bireydir... Erkek de yerine göre baba, koca, işadamı, çalışan kişi, taraftardır... Çiftler birbirlerinin diğer kimliklerini de kucaklamalı ve saygı duymalıdır. İlişkinin mahremiyeti de unutulmamalıdır.

RUTİNLEŞMEYE DİKKAT!
Evlilik aşkı öldürürü mü?
Bu, bir beceriksizliktir. Aşkın bedensel ve ruhsal boyutlarıyla yaygınlaşması ilişkiyi pekiştirir. Evlilik psikolojik bir kavramdır, iki kişinin kendi koydukları ortak iradedir. Olgunlaşan egonun diğer bir egoyla bütünleşmesidir. İki kişinin çevredekiler tarafından bir bütün olarak algılanmasıdır. Psikolojik bütünleşmeyi yaşayan kişi, evliliğe hazırdır. Hukuk ve evlilik kurumu, bozuk ilişkileri sürdürmeye yetmez. Ancak sağlam bir ilişkide güven ve sadakat ile birlikte sosyal ve hukuki kurumsallaşmadan çekinmez. Kişi rutinleşirse, ilişki de rutinleşir. Ancak birlikteliklere yenilikler ve tazelikler katılırsa, ilişki rutinleşmez. Kişilerin rutinleşmesi ilişkiyi de rutinleştirir. Bundan kaçınmak gerekir.

BÜYÜK KUTLAMALARI KÜÇÜLTÜN
Sevgililer Günü gibi özel günler, beklentiler nedeniyle sorun mu yaratır, yoksa sürprizler ilişkiye renk mi katar?
Birbirini seven insanlar, duygularını ifade etmeye fırsat verecek her durumu değerlendirmeliler. Geleneksel toplumlarda sevginin ifadesi biraz sınırlandırılmıştır. Özel günlerde şatafatlı, abartılı beklentilerden de kaçınmak gerekir. Kişi zaten özel olduğunu hissediyorsa, küçük mesajlar yeterlidir. Kişi ilişkide özel olduğunu hissetmiyorsa, güven yoksa hiç fayda etmez.

Aşık olan kişi aldatır mı?
Aşık olan kişi aldatmaz. Aşkta doğası gereği aldatma olmaz. Çünkü aşkta o kişiyi incitmemek onun biyolojik ve sosyolojik varlık alanlarına değer vermek esastır. Aldatıyorsa, kişiliği ile ilgili zafiyeti vardır.

AŞKI NELER BİTİRİR?
Sadakatsizlik
Sözel ve duygusal şiddet
Kişiliğine saygısızlık
Açık iletişimin olmaması
Paylaşımların gittikçe azalması
Farklı beklentilere yönelme
Dünyayı birlikte kucaklayamama
Fedakârlıktan sakınma
Krizlere karşı dirençli olamama
Suçlayıcı tutumlar geliştirme
Karar süreçlerinde birlikte davranmama
Duygusal yoksunluk

MUTLULUK İÇİN AKIL GEREK
Aşk acısı nedir?
Aşık olduğu kişiye kavuşamamasıdır, terk edilme, ihanet ve sevdiği kişiyi kaybetmesidir. 'Love is what does love' (Aşk kendi önünü açar)... Yeter ki ilişki akla aykırı olmasın, aşk kendi önünü açar, kendi koşullarını yaratır. Sevilen kişinin kaybı en trajik aşk acısıdır. Sevilen kişinin kaybı yas reaksiyonu; ihanet ise travma yaratır.

Aşk dolu, sağlıklı ve mutlu bir birlikteliğin anahtarı nedir?
Aşk da mutluluk hem yürek hem akıl gerektirir. Sadece duygu ve dürtü ile de değil duygu, tutku, akıl, emek, sorumluluk, çalışma, sadakat, olgunlaşmış ego ve akılla sağlanır.

AMELİYAT İZİ GİBİDİR
Aşk acısı çekenlere ilaç tedavisi mi, psikoterapi mi uygulanıyor?
İlaç tedavisi öncelikli değildir. Ölüme bağlı ayrılıklarda ilaç tedavisi gündeme gelebilir. Eğer her iki kişi de başkalarına aşık olmamışsa, yaşananlardan sonra üzüntü yaşanıyorsa, ilişkide restorasyon mümkün olabilir.

Aldatmanın yaşandığı ilişki sağlıklı devam edebilir mi?
Aldatmanın izi ameliyat izi gibi kalıcıdır. Kimi zaman erkekler hem eşiyle hem de diğer sevgilisiyle ilişkisini sürdürmek ister. Bu durum kadını travmatize eder. Kadının kocasının bu isteğini kabul eder gibi gözükmesi psikolojik illüzyondur. Seven hiçbir kadın ya da erkek, sevdiğini başka bir insanla paylaşmayı düşünemez. Aldatıldığı gerçeği ile yaşayan kadınlar er ya da geç psikolojik sıkıntı yaşayacaklardır. İlişki mutlaka zedelenecektir.

ACININ SÜRESİ İKİ İLE ALTI AY ARASINDA DEĞİŞİYOR
Aşk acısı nasıl tedavi ediliyor? Her ayrılıkta tedaviye ihtiyaç duyulur mu?
Aşk acısı iki ile altı ay arasında sürüyor. Burada ilişkinin süresi değil, niteliği ön plana çıkıyor. Öfke, kin, hırs, üzüntü, acı ve elem yaşanıyor. Duygusal muhasebenin ardından akıl öne çıkıyor. İlk günler riskli, ilk iki gün ve iki hafta kritik geçiyor. Kendini kontrol etme güçlüğü varsa, işini sürdüremiyor. Böyle bir travma yaşayanlara biz, profesyonel yardım öneriyoruz. Sakin olmalarını ve ani kararlar vermemelerini tavsiye ediyoruz.

ERKEKLER AZ ACI ÇEKER
Aşk acısı kadın ve erkeklerde farklı tablolara neden oluyor mu?
Kadınlarda iki kutupçu tutum ortaya çıkıyor; 'çaresiz' ya da 'saldırgan'... Aşk acısı çeken erkeklerde profesyonel yardım için başvuru kadınlara oranla çok daha azdır. Erkekler, aşk acısını daha rahat atlatıyor. Aldatılan erkek eğer evliyse, hemen boşanıyor. Klinisyen olarak izlenimim; aldatılan kadınlarda erkeğin tutumunu kaza gibi algılama eğilimi fazla. Eğer ilişkinin zemini köklüyse, çiftler ilişkilerini 'kazadan' arındırıp sürdürebiliyorlar. İlişki kurumuşsa, ya boşanıyorlar ya da aldatmaya devam ediyorlar.

SORUNU BEYİNDE ÇÖZÜN, VÜCUDUNUZ HASTA OLMASIN!
Aşk acısının fiziksel yansımaları var mı?
Psikolojik acıyı hafifletmek için fiziksel belirtilerle acıyı ortaya koyma yönünde bilinçdışı yönelim vardır. En fazla ağrı yakınması görülür. Bu ağrı, bastırılmış öfkenin bedenselleştirilmesidir. Çoğul, değişken ağrı yakınmaları ile doktora başvuranlarda psikolojik faktörler de araştırılmalıdır. Bunun dışında hangi organ sistemi zayıf ise, bu sistemde belirti düzeyinde yakınmalar olur. Sorun beyinde çözülmediyse, beden hasta olacaktır ve mutsuzluk devam edecektir.

İHANET VARSA ÇATIŞMALI BİR DÖNEM BAŞLAR!
Aşk acısıyla birlikte hangi tepkiler ortaya çıkar?
Eğer bir kayıp varsa, aşık olduğu kişi yaşamını yitirmiş ise o zaman kısa, orta ve uzun dönemli yas yaşanır. Mutlu ve doygun ilişkisi olanlar sevdiğini kaybettiğinde olgun kabulleniş gösterir. İhanet ve terk edilme olduğunda ise çatışmalı bir dönem başlar. Burada öfke ve travma en öndeki duygudur. Yaşanan süreç şöyledir; inkar etme dönemi, kabullenme ve sorgulama... Kişi, her şeyi sorgulayarak öfke ve travmanın nedenlerini anlamaya çalışır. İlişkinin yeniden devam etmesi, ilişki ile ilgili olasılıkları gündeme getirir. Bu duruma biz 'Zig Zag' dönemi diyoruz. Bu dönemde "Lanet etme, karşı tarafı suçlama ve kendini eleştirme..." gibi diye birçok duygu art arda yaşanır. Travmanın etkisiyle yeni maceralara yönelinebilir. Egoyu tamir etmeden yeni ilişkilere başlamak, yeni travmalara yol açar. Travmatik süreç tamamlanmadan yeni bir ilişkiye başlamak doğru değildir. Egosu olmayanlar ayrılık acısını daha kolay atlatır.
Devamını Oku

Bilinçsiz egzersiz bel ağrısına neden oluyor

Uzmanlar bel ağrılarının, genç nüfusta çok sık görüldüğünü söylüyor. Fizyorem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi'nden uzman doktor Necati Küçükgül, bel ağrıları için yapılan egzersizlere dikkat edilmesi gerektiğini, yanlış yapılan egzersizin zarar verebileceğini söyledi. İşte dikkat edilmesi gerekenler:
Yaşları ve kas kuvvetlerinin esnekliği farklı olan kişilerin egzersiz programları da farklıdır.
Sırt ve karın kaslarını kişiye özel olarak dengeli bir şekilde kuvvetlendirmek gerekir.
Bel ağrısı için gereken yaşam biçimi sağlanamazsa, tekrar eder.
Uzmanlar bel ağrılarının, genç nüfusta çok sık görüldüğünü söylüyor. Fizyorem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi'nden uzman doktor Necati Küçükgül, bel ağrıları için yapılan egzersizlere dikkat edilmesi gerektiğini, yanlış yapılan egzersizin zarar verebileceğini söyledi. İşte dikkat edilmesi gerekenler:
Yaşları ve kas kuvvetlerinin esnekliği farklı olan kişilerin egzersiz programları da farklıdır.
Sırt ve karın kaslarını kişiye özel olarak dengeli bir şekilde kuvvetlendirmek gerekir.
Bel ağrısı için gereken yaşam biçimi sağlanamazsa, tekrar eder.
Devamını Oku

Aşık olanlar seks hayatını rengarenk yaşıyorlar

"Aşkta sadece cinsel birliktelik değil, hayatı birlikte yaşama ve kucaklama isteği de önemlidir" diyen Prof. Dr. Sedat Özkan, şöyle konuşuyor: Temelinde aşk olan ilişkilerde cinsel yaşam oldukça renklidir. Cinsellik, derinleşen bir sevginin ifadesidir
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Konsültasyon- Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, ilişkileri etkileyen çevresel faktörler ve aşkla cinsel yaşam arasındaki farklara dair merak edilen soruları yanıtladı.

Aşkın yaşı var mı?
Aşkın yaşla başla ilgisi yoktur ama yaşla birlikte insanların aşklarını ifade ediş tarzı da değişir. Yaşlı olanlar içgüdülerin doyurulması konusunda daha seçici olurlar. Ahlaki kriterler, daha fazla ön plana çıkar. Diğer canlılardan farklı olarak insan; cinsel dürtülerini yalnızca güdülerine göre yaşamaz. Ahlaki değerler de önem kazanır. Yani nasıl karnımızı doyururken, sağlıklı tercihlerimiz varsa, cinselliğin doyurulması için de sağlıklı tercihlerimizin olması şarttır. Baskı ile içgüdülerin bastırılması yanlıştır.

Erkek mutluluk arar
Yaşlı erkek-genç kadın, genç kadın-yaşlı erkek aşklarının altında yatan nedenler nelerdir?
Bu ilişkileri genellemek doğru değildir. Bu tarz ilişkileri yaşarken başkalarına zarar vermemek esastır. Erkekler için 50-65 yaş arası bir özel dönemdir. Genelde erkekler bu yaş diliminde antropoza girerler. Bu yaş grubundaki erkekler, iş ve sosyal yaşamda başarılı olamadılarsa, yeni bir mutluluk arayışına yönelebilirler.

Duygu önemli
Günümüzde para ve sosyal statü, aşk hayatını nasıl etkiliyor?
Eşinin sosyal statüsü ne olursa olsun önce eş olarak algılamalı. Doyumsuz insanlar, para ya da sosyal statünün etkisiyle bir çekim yaşayabilir. Ama önemli olan psikolojik güçtür. Zengin olmak psikolojik açıdan kişiyi güçlü kılmaz. Kendine güvenmeyenler, sorumluluk anlayışı olmayanlar; para gücünü ortaya koymak için araba modellerini sosyal baskı aracı olarak kullanırlar. Bunlar severken, önemli görünmeyebilir. Ancak para ya da sosyal statü çekimi ile başlayan birliktelikler, ilişki devam ederken ciddi sorunlara neden olabilir.

Aşk engelliler var mı?
Her insanın sevebilme kapasitesi olduğu kanaatindeyim. Sevgi üretme kapasitesi olduğu halde sosyal-kültürel kısıtlama kişiyi hasta edebilir. Aşkını ifade etmekte sorunlar yaşayabilir. İç kısıtlamalar da aşkı ifade etmeye engel olabilir. Ruhsal rahatsızlıklar, geçmiş olumsuz deneyimler, yanlış modeller de kişinin aşkını ifade etmesinde sorun yaratabilir.

Romantik filmler olumlu etkiliyor!
'Love Story', 'Grace' ve 'Titanic' gibi efsane aşkları konu edinen filmlerin, müzikallerin aşk hayatı üzerinde etkisi var mı?
İnsanın sevdiği nesneyi yüceltme ihtiyacı vardır. Sevdiğini yüceltme narsizmin uzantısıdır. Efsaneleşen aşk hikâyelerinde de aşık olduğu kişiyi yücelttiklerini görüyoruz. Kısıtlayıcı, zarar verici, baskılayıcı bir tutum barındırmayan efsane aşk hikâyeleri, kişinin aşk hayatını olumlu yönde etkiler. 'Love Story' masum aşka, paylaşıma güzel bir örnektir.

Günümüzde ise 'Aşk-ı Memnu', 'Aşk ve Ceza', 'Ezel' gibi aşk hikâyelerine yer veren, ilgiyle takip edilen dizilerdeki aşklar, çiftleri nasıl etkiliyor?
Bu dizilere ilginin artması sosyal ve psikolojik olarak araştırılması gereken bir konudur. Kişi, insanoğlunun bastırdığı dürtüleri anlatan, heyecanlandıran ve merak duygusu uyandıran hikâyeleri ilgi çekici buluyor olabilir. Dizilerdeki aşkların bu kadar yakından takip edilmesi, toplumumuzdaki ilişkilerde umutsuzluğa ve doyumsuzluğa işaret eder. Bu tarz dizileri tutkuyla izlemek ve kendini kaptırmak, biyolojik ve düşünsel anlamda bir açlık olduğunu düşündürür. İlişkilerde ve evliliklerde baskılar olduğuna işaret eder.

Sağlıklı ilişkilerde cinsel sorunlar rahatlıkla aşılır!
Aşk cinsel yaşamı nasıl etkiliyor? Aşık çiftlerin aşk hayatı daha mı renkli?
Aşkın cinsel yaşam üzerinde olağanüstü etkileri vardır. İnsanın bütün hücrelerini harekete geçirir, sürekli birlikte olma arzusu aşkta temeldir. Aşkta sadece cinsel birliktelik değil, hayatı birlikte yaşama ve kucaklama isteği vardır. Cinsellik, yoğunlaşan ve derinleşen sevginin ifade tarzıdır. Doğru ve sağlıklı ilişkilerde, bireylerin cinsel sorunları rahatlıkla aşılır. Kişinin bireysel cinsel sorunları artıyor ise bu ilişkinin merkezinde sadece cinsellik vardır, diğer paylaşımlardan yoksundur. Bu da ortada sağlıklı bir ilişkinin olmadığının sağlam bir göstergesidir.

Aşk varsa kıskançlık yoktur onunla gurur duymak vardır
Kıskançlık aşkın belirtisi midir?
Bir insan, kanaatimce sevdiği karşı cinsin cinsel kimliğini kıskanır, kişiliğinin varoluşunu değil! Cinsel varlık alanı da sadakat gerektirir. Aşk, bireyselliği kısıtlayıcı değildir. Kısıtlayan tutum patolojiktir. Aşık olduğu kişinin mutluluğu ve başarısıyla gurur duyar.

Aşkkolikler ve sekskolikler birbirinden farklı mı?
Sekskolik olmak psikolojik bir rahatsızlıktır, dürtü kontrol bozukluğudur. Kişinin karşı cinsle yaşadığı duygusal ve fiziksel yoğunluk sekskolik olduğu anlamına gelmez. Sekskolikler mutlu bir ilişkide doyum sağlamalarına rağmen yeni bir partner arayışına girebilirler. Aşkkolik olmak ise biraz farklı bir durumdur. Kontrol bozukluğu değil, duygusal tatmin olamama halidir. Genellikle çocukluk dönemlerinde doyumsuzluk yaşamışlardır ya da kişilikleri itibariyle doyum gereksinimleri fazladır. Biraz çocuksu yapıdaki kişiliklerdir. Geçmişte sevgi nesnesi ile açık ya da örtülü olarak çatışma yaşamışlardır.

Çocuk,sevgisini göstermeyi anne babadan öğreniyor!
Çocukluk döneminde yaşananlar, aşk hayatını nasıl etkiliyor?
İnsanoğlunun davranışlarını şekillendiren unsurlar; genetik, öğrenimler ve yaşantılardır. Günümüzde ailenin yanı sıra sosyal iletişim araçlarının etkisi de yoğunlaşmıştır. Kız çocukları anneyi, erkek çocukları da babayı model alır. Çocuklar sevgiyi nasıl ifade edeceğini ebeveynlerden öğrenirler.

Aşkın güzellik ya da çirkinlikle ilişkisi var mı?
İlişkiyi başlatırken güzelliğin etkisi olabilir. Ancak sürdürürken merkezi konumda değildir. Eğer merkezdeyse sorun vardır.

Dinleyin ama küçümsemeyin
Olumlu iletişim:
Açık-dürüst ifadeler
Olumlu yaklaşım ve takdir
Dinleme becerisine sahip olup, sorularla karşınızdaki kişiyi anlama çabası
Şeffaf, katılımcı ilişki
Geçmiş sorunlar yerine çözüme ilişkin tutumlar
Hatalı tutumlar karşısında utanç, suçluluk duyguları yerine çözüme yönelik güven veren olumlu duygular

Olumsuz iletişim:
Eleştirme, şikayet etme
Küçümseme
Savunmada olma
İlgisiz tutum
İçe kapanma
Suçlayıcı, yargılayıcı dil
Sözel ya da fiziksel şiddet
"Aşkta sadece cinsel birliktelik değil, hayatı birlikte yaşama ve kucaklama isteği de önemlidir" diyen Prof. Dr. Sedat Özkan, şöyle konuşuyor: Temelinde aşk olan ilişkilerde cinsel yaşam oldukça renklidir. Cinsellik, derinleşen bir sevginin ifadesidir
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Konsültasyon- Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, ilişkileri etkileyen çevresel faktörler ve aşkla cinsel yaşam arasındaki farklara dair merak edilen soruları yanıtladı.

Aşkın yaşı var mı?
Aşkın yaşla başla ilgisi yoktur ama yaşla birlikte insanların aşklarını ifade ediş tarzı da değişir. Yaşlı olanlar içgüdülerin doyurulması konusunda daha seçici olurlar. Ahlaki kriterler, daha fazla ön plana çıkar. Diğer canlılardan farklı olarak insan; cinsel dürtülerini yalnızca güdülerine göre yaşamaz. Ahlaki değerler de önem kazanır. Yani nasıl karnımızı doyururken, sağlıklı tercihlerimiz varsa, cinselliğin doyurulması için de sağlıklı tercihlerimizin olması şarttır. Baskı ile içgüdülerin bastırılması yanlıştır.

Erkek mutluluk arar
Yaşlı erkek-genç kadın, genç kadın-yaşlı erkek aşklarının altında yatan nedenler nelerdir?
Bu ilişkileri genellemek doğru değildir. Bu tarz ilişkileri yaşarken başkalarına zarar vermemek esastır. Erkekler için 50-65 yaş arası bir özel dönemdir. Genelde erkekler bu yaş diliminde antropoza girerler. Bu yaş grubundaki erkekler, iş ve sosyal yaşamda başarılı olamadılarsa, yeni bir mutluluk arayışına yönelebilirler.

Duygu önemli
Günümüzde para ve sosyal statü, aşk hayatını nasıl etkiliyor?
Eşinin sosyal statüsü ne olursa olsun önce eş olarak algılamalı. Doyumsuz insanlar, para ya da sosyal statünün etkisiyle bir çekim yaşayabilir. Ama önemli olan psikolojik güçtür. Zengin olmak psikolojik açıdan kişiyi güçlü kılmaz. Kendine güvenmeyenler, sorumluluk anlayışı olmayanlar; para gücünü ortaya koymak için araba modellerini sosyal baskı aracı olarak kullanırlar. Bunlar severken, önemli görünmeyebilir. Ancak para ya da sosyal statü çekimi ile başlayan birliktelikler, ilişki devam ederken ciddi sorunlara neden olabilir.

Aşk engelliler var mı?
Her insanın sevebilme kapasitesi olduğu kanaatindeyim. Sevgi üretme kapasitesi olduğu halde sosyal-kültürel kısıtlama kişiyi hasta edebilir. Aşkını ifade etmekte sorunlar yaşayabilir. İç kısıtlamalar da aşkı ifade etmeye engel olabilir. Ruhsal rahatsızlıklar, geçmiş olumsuz deneyimler, yanlış modeller de kişinin aşkını ifade etmesinde sorun yaratabilir.

Romantik filmler olumlu etkiliyor!
'Love Story', 'Grace' ve 'Titanic' gibi efsane aşkları konu edinen filmlerin, müzikallerin aşk hayatı üzerinde etkisi var mı?
İnsanın sevdiği nesneyi yüceltme ihtiyacı vardır. Sevdiğini yüceltme narsizmin uzantısıdır. Efsaneleşen aşk hikâyelerinde de aşık olduğu kişiyi yücelttiklerini görüyoruz. Kısıtlayıcı, zarar verici, baskılayıcı bir tutum barındırmayan efsane aşk hikâyeleri, kişinin aşk hayatını olumlu yönde etkiler. 'Love Story' masum aşka, paylaşıma güzel bir örnektir.

Günümüzde ise 'Aşk-ı Memnu', 'Aşk ve Ceza', 'Ezel' gibi aşk hikâyelerine yer veren, ilgiyle takip edilen dizilerdeki aşklar, çiftleri nasıl etkiliyor?
Bu dizilere ilginin artması sosyal ve psikolojik olarak araştırılması gereken bir konudur. Kişi, insanoğlunun bastırdığı dürtüleri anlatan, heyecanlandıran ve merak duygusu uyandıran hikâyeleri ilgi çekici buluyor olabilir. Dizilerdeki aşkların bu kadar yakından takip edilmesi, toplumumuzdaki ilişkilerde umutsuzluğa ve doyumsuzluğa işaret eder. Bu tarz dizileri tutkuyla izlemek ve kendini kaptırmak, biyolojik ve düşünsel anlamda bir açlık olduğunu düşündürür. İlişkilerde ve evliliklerde baskılar olduğuna işaret eder.

Sağlıklı ilişkilerde cinsel sorunlar rahatlıkla aşılır!
Aşk cinsel yaşamı nasıl etkiliyor? Aşık çiftlerin aşk hayatı daha mı renkli?
Aşkın cinsel yaşam üzerinde olağanüstü etkileri vardır. İnsanın bütün hücrelerini harekete geçirir, sürekli birlikte olma arzusu aşkta temeldir. Aşkta sadece cinsel birliktelik değil, hayatı birlikte yaşama ve kucaklama isteği vardır. Cinsellik, yoğunlaşan ve derinleşen sevginin ifade tarzıdır. Doğru ve sağlıklı ilişkilerde, bireylerin cinsel sorunları rahatlıkla aşılır. Kişinin bireysel cinsel sorunları artıyor ise bu ilişkinin merkezinde sadece cinsellik vardır, diğer paylaşımlardan yoksundur. Bu da ortada sağlıklı bir ilişkinin olmadığının sağlam bir göstergesidir.

Aşk varsa kıskançlık yoktur onunla gurur duymak vardır
Kıskançlık aşkın belirtisi midir?
Bir insan, kanaatimce sevdiği karşı cinsin cinsel kimliğini kıskanır, kişiliğinin varoluşunu değil! Cinsel varlık alanı da sadakat gerektirir. Aşk, bireyselliği kısıtlayıcı değildir. Kısıtlayan tutum patolojiktir. Aşık olduğu kişinin mutluluğu ve başarısıyla gurur duyar.

Aşkkolikler ve sekskolikler birbirinden farklı mı?
Sekskolik olmak psikolojik bir rahatsızlıktır, dürtü kontrol bozukluğudur. Kişinin karşı cinsle yaşadığı duygusal ve fiziksel yoğunluk sekskolik olduğu anlamına gelmez. Sekskolikler mutlu bir ilişkide doyum sağlamalarına rağmen yeni bir partner arayışına girebilirler. Aşkkolik olmak ise biraz farklı bir durumdur. Kontrol bozukluğu değil, duygusal tatmin olamama halidir. Genellikle çocukluk dönemlerinde doyumsuzluk yaşamışlardır ya da kişilikleri itibariyle doyum gereksinimleri fazladır. Biraz çocuksu yapıdaki kişiliklerdir. Geçmişte sevgi nesnesi ile açık ya da örtülü olarak çatışma yaşamışlardır.

Çocuk,sevgisini göstermeyi anne babadan öğreniyor!
Çocukluk döneminde yaşananlar, aşk hayatını nasıl etkiliyor?
İnsanoğlunun davranışlarını şekillendiren unsurlar; genetik, öğrenimler ve yaşantılardır. Günümüzde ailenin yanı sıra sosyal iletişim araçlarının etkisi de yoğunlaşmıştır. Kız çocukları anneyi, erkek çocukları da babayı model alır. Çocuklar sevgiyi nasıl ifade edeceğini ebeveynlerden öğrenirler.

Aşkın güzellik ya da çirkinlikle ilişkisi var mı?
İlişkiyi başlatırken güzelliğin etkisi olabilir. Ancak sürdürürken merkezi konumda değildir. Eğer merkezdeyse sorun vardır.

Dinleyin ama küçümsemeyin
Olumlu iletişim:
Açık-dürüst ifadeler
Olumlu yaklaşım ve takdir
Dinleme becerisine sahip olup, sorularla karşınızdaki kişiyi anlama çabası
Şeffaf, katılımcı ilişki
Geçmiş sorunlar yerine çözüme ilişkin tutumlar
Hatalı tutumlar karşısında utanç, suçluluk duyguları yerine çözüme yönelik güven veren olumlu duygular

Olumsuz iletişim:
Eleştirme, şikayet etme
Küçümseme
Savunmada olma
İlgisiz tutum
İçe kapanma
Suçlayıcı, yargılayıcı dil
Sözel ya da fiziksel şiddet
Devamını Oku

Cips yerine kestane yiyin!

Havaların soğuması, hareketin azalması ve evde geçirilen zamanın fazlalaşmasıyla birlikte artan abur cubur tüketimi, kış aylarında kilo almamıza yol açıyor. Uzun kış gecelerinin abur cubur tüketimini artırdığını söyleyen Medikal Park Fatih Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Sevil Nas Can, "Doğru abur cuburları seçerseniz, hem sağlığınızı hem kilonuzu koruyabilirsiniz" dedi. Can, "Cips ve pastane ürünleri yerine yağsız patlamış mısır veya kestane, gazlı içecekler yerine sahlep veya boza, çikolata yerine de dondurma yiyin" diye konuştu.
Havaların soğuması, hareketin azalması ve evde geçirilen zamanın fazlalaşmasıyla birlikte artan abur cubur tüketimi, kış aylarında kilo almamıza yol açıyor. Uzun kış gecelerinin abur cubur tüketimini artırdığını söyleyen Medikal Park Fatih Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Sevil Nas Can, "Doğru abur cuburları seçerseniz, hem sağlığınızı hem kilonuzu koruyabilirsiniz" dedi. Can, "Cips ve pastane ürünleri yerine yağsız patlamış mısır veya kestane, gazlı içecekler yerine sahlep veya boza, çikolata yerine de dondurma yiyin" diye konuştu.
Devamını Oku

Şeker hastalarına umut

Şeker hastalarına umut

AA




Yunusların, şeker hastalığının tedavisine ışık tutabileceği bildirildi.

ABD'nin San Diego kentinde düzenlenen Amerikan Bilimsel Gelişme Derneği'nin yıllık konferansında sunulan araştırmalarda, yunusların insanlarla benzer beslenme alışkanlıkları olduğu, bu hayvanların çoğunlukla balık ve deniz meyveleriyle beslendikleri belirtildi.

Amerikan Okyanus ve Atmosfer Dairesi'nden Carolyn Sotka ve başka bilim adamlarının yaptığı araştırmalar, yunusların kan kimyalarını değiştirdiğini, bunun da insanlardaki şeker hastalığına bağlı hastalıklarla benzer sorunlara (ensülin direnci, demir fazlalığı, böbrek taşları) yol açabildiğini gösterdi.
En çok bilinen uzun burunlu yunusların her an, şeker hastalığına benzer "psikolojik bir durum yaratabildiğini" vurgulayan bilim adamları, insanların şeker hastalığını kontrol etmek için protein bakımından zengin yiyecekler tükettiğini, yunusların da protein bakımından zengin beslenme biçimini korumak için şeker hastalığına benzer bir durum "yarattığına" dikkati çekti.

Bilim adamları, bu mekanizmanın yunusların protein bakımından zengin ve düşük karbonhidratlı besinlerle beslenmesinden kaynaklandığını, bu durumun da beden kimyasında, insanlardaki şeker hastalığıyla aynı, bir dizi değişikliğe yol açıyor olabileceğini belirtti.

52 uzun burunlu yunusun kan örneklerini 7 yıl boyunca alan bilim adamları, açken bu hayvanların kan kimyasının şeker hastası bir insanınki, karınları doyduktan sonra ise sağlıklı bir kişininkiyle benzer olduğunu gördü. Bilim adamlarından Stephanie Venn-Watson, bunun yunuslara yüksek oranda proteinle beslenirken uygun şeker oranının korunmasını sağladığını ifade etti.

İnsanların ve yunusların büyük beyninin kanda yüksek şeker oranına ihtiyaç duyduğu, hem insanlar hem de yunusların şekeri kullanmak için benzer psikolojik mekanizmalar geliştirmiş olabileceği kaydedildi.
İnsanların, kandaki şeker oranını en az düzeyde tutmak için ensüline son buzul çağında direnç geliştirdiğini düşünen bilim adamları, benzer şekilde yunusların da 55 milyon yıl önce okyanusta yaşamaya başladıklarında ensüline direnç göstermiş olabileceğini vurguladı.

Yunusun gen haritasıyla ilgili başka araştırmaların, ayrıca bu hayvanların özel durumunun ayrıntılarını belirleyerek ve sorunlarla nasıl başa çıktığını anlayarak insanlarda şeker hastalığının tedavisi için yeni yöntemlerin geliştirebileceğine dikkat çekildi.

Araştırmalar "Science" dergisinde yayımlandı
Şeker hastalarına umut

AA




Yunusların, şeker hastalığının tedavisine ışık tutabileceği bildirildi.

ABD'nin San Diego kentinde düzenlenen Amerikan Bilimsel Gelişme Derneği'nin yıllık konferansında sunulan araştırmalarda, yunusların insanlarla benzer beslenme alışkanlıkları olduğu, bu hayvanların çoğunlukla balık ve deniz meyveleriyle beslendikleri belirtildi.

Amerikan Okyanus ve Atmosfer Dairesi'nden Carolyn Sotka ve başka bilim adamlarının yaptığı araştırmalar, yunusların kan kimyalarını değiştirdiğini, bunun da insanlardaki şeker hastalığına bağlı hastalıklarla benzer sorunlara (ensülin direnci, demir fazlalığı, böbrek taşları) yol açabildiğini gösterdi.
En çok bilinen uzun burunlu yunusların her an, şeker hastalığına benzer "psikolojik bir durum yaratabildiğini" vurgulayan bilim adamları, insanların şeker hastalığını kontrol etmek için protein bakımından zengin yiyecekler tükettiğini, yunusların da protein bakımından zengin beslenme biçimini korumak için şeker hastalığına benzer bir durum "yarattığına" dikkati çekti.

Bilim adamları, bu mekanizmanın yunusların protein bakımından zengin ve düşük karbonhidratlı besinlerle beslenmesinden kaynaklandığını, bu durumun da beden kimyasında, insanlardaki şeker hastalığıyla aynı, bir dizi değişikliğe yol açıyor olabileceğini belirtti.

52 uzun burunlu yunusun kan örneklerini 7 yıl boyunca alan bilim adamları, açken bu hayvanların kan kimyasının şeker hastası bir insanınki, karınları doyduktan sonra ise sağlıklı bir kişininkiyle benzer olduğunu gördü. Bilim adamlarından Stephanie Venn-Watson, bunun yunuslara yüksek oranda proteinle beslenirken uygun şeker oranının korunmasını sağladığını ifade etti.

İnsanların ve yunusların büyük beyninin kanda yüksek şeker oranına ihtiyaç duyduğu, hem insanlar hem de yunusların şekeri kullanmak için benzer psikolojik mekanizmalar geliştirmiş olabileceği kaydedildi.
İnsanların, kandaki şeker oranını en az düzeyde tutmak için ensüline son buzul çağında direnç geliştirdiğini düşünen bilim adamları, benzer şekilde yunusların da 55 milyon yıl önce okyanusta yaşamaya başladıklarında ensüline direnç göstermiş olabileceğini vurguladı.

Yunusun gen haritasıyla ilgili başka araştırmaların, ayrıca bu hayvanların özel durumunun ayrıntılarını belirleyerek ve sorunlarla nasıl başa çıktığını anlayarak insanlarda şeker hastalığının tedavisi için yeni yöntemlerin geliştirebileceğine dikkat çekildi.

Araştırmalar "Science" dergisinde yayımlandı
Devamını Oku