2 Mart 2010 Salı

Soba zehirlenmesinde belirtiler ve önlemler

Ankara İl Sağlık Müdürü Mustafa Aksoy, soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkat etmenin ve herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112 Acil Servisi aramanın hayat kurtarıcı olacağını kaydetti.



Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de bilgisizlik, yanlış kullanım ve ihmal sonucunda kış mevsiminde ve özellikle alçak basınçlı havalarda, soba, şofben ve doğalgaz zehirlenmelerinin (karbonmonoksit zehirlenmeleri) arttığının görüldüğüne işaret etti.

Türkiye'de her yıl karbonmonoksit zehirlenmelerinden yüzlerce kişinin hastaneye kaldırıldığını ve bir kısmının hayatını kaybettiğini belirten Aksoy, alınacak önlemlerle bu zehirlenme ve ölümlerin önlenebileceğini ifade etti.

Aksoy, şunları kaydetti:

''Bu zehirlenmelere neden olan karbonmonoksit gazı renksiz, kokusuz, tatsız bir gaz olması nedeniyle zehirlenme olayları çabuk fark edilememektedir. Özellikle soba yanan odalarda bulunan kişilerde baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, terleme, bulantı, kusma, görme bozukluğu, kalpte sıkışma hissi gibi şikayetlerin başlaması durumunda kişilerin dikkatli olup karbonmonoksit zehirlenmesini de akıllarına getirmeleri hayat kurtarıcı olacaktır.

Karbonmonoksit zehirlenmeleri aslında oldukça basit, küçük tedbirler ve dikkat ile önlenebilecek olaylardır. Vatandaşlarımızın soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olması, soba ve baca temizliklerini yapmaları ve zehirlenme durumundan şüphelenildiğinde kendi hayatlarını tehlikeye atmayacak şekilde ortamı havalandırıp, kişiyi ortamdan uzaklaştırarak derhal 112 Acil Sağlık Hizmetleri telefonundan yardım istemeleri hayati önem arz etmektedir. Soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olmak, herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112'yi aramak hayat kurtarıcı olacaktır.''
Ankara İl Sağlık Müdürü Mustafa Aksoy, soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkat etmenin ve herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112 Acil Servisi aramanın hayat kurtarıcı olacağını kaydetti.



Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de bilgisizlik, yanlış kullanım ve ihmal sonucunda kış mevsiminde ve özellikle alçak basınçlı havalarda, soba, şofben ve doğalgaz zehirlenmelerinin (karbonmonoksit zehirlenmeleri) arttığının görüldüğüne işaret etti.

Türkiye'de her yıl karbonmonoksit zehirlenmelerinden yüzlerce kişinin hastaneye kaldırıldığını ve bir kısmının hayatını kaybettiğini belirten Aksoy, alınacak önlemlerle bu zehirlenme ve ölümlerin önlenebileceğini ifade etti.

Aksoy, şunları kaydetti:

''Bu zehirlenmelere neden olan karbonmonoksit gazı renksiz, kokusuz, tatsız bir gaz olması nedeniyle zehirlenme olayları çabuk fark edilememektedir. Özellikle soba yanan odalarda bulunan kişilerde baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, terleme, bulantı, kusma, görme bozukluğu, kalpte sıkışma hissi gibi şikayetlerin başlaması durumunda kişilerin dikkatli olup karbonmonoksit zehirlenmesini de akıllarına getirmeleri hayat kurtarıcı olacaktır.

Karbonmonoksit zehirlenmeleri aslında oldukça basit, küçük tedbirler ve dikkat ile önlenebilecek olaylardır. Vatandaşlarımızın soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olması, soba ve baca temizliklerini yapmaları ve zehirlenme durumundan şüphelenildiğinde kendi hayatlarını tehlikeye atmayacak şekilde ortamı havalandırıp, kişiyi ortamdan uzaklaştırarak derhal 112 Acil Sağlık Hizmetleri telefonundan yardım istemeleri hayati önem arz etmektedir. Soba, şofben ve doğalgaz kullanırken dikkatli olmak, herhangi bir şikayet hissedilmesi durumunda 112'yi aramak hayat kurtarıcı olacaktır.''
Devamını Oku

Glokom gözleri tehdit ediyor

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvanç Güngör, göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden glokomun (karasu) sinsi bir göz hastalığı olduğunu, hastalık ilerlediği zaman çok geç kalınmış olunacağını söyledi.

Prof. Dr. Göngör, AA muhabirine yaptığı açıklamada, glokomun, göz içi basıncının yükselmesi nedeniyle, görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme kaybına neden olan ciddi bir hastalık olduğunu belirtti.

Hastalığın, 40 yaşın üzerindeki kişilerde görüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Güngör, şu bilgileri verdi:

''Göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden, göz sinirlerinde harabiyetle devam eden bu hastalık, son derece tehlikeli ve körlüğe neden olabilir. Glokom, göz tansiyonu yüksekliği, gözün arkasındaki göz sinirlerini olumsuz yönde etkiler, görmemizi engeller, körlüğe neden olabilir. Çok sinsi bir hastalık. Şu ana kadar ülkemizde, hastalığın coğrafi anlamda yayılımı, hangi bölgelerde daha yaygın olduğu, buna ek olarak risk faktörlerinin neler olduğu, insanların bu hastalık tehlikesi ile ne kadar risk altında olduklarını aydınlatıcı bir çalışma yok.

Hastalığın görülme oranı konusunda bir rakam vermemiz mümkün değil. Özellikle, kronik, açık açılı glokom adı verilen en sık görülen glokom çeşidinde, eğer göz içi basıncı çok yüksek seviyelerde değilse, hastalık bir belirti vermeden sinsi olarak seyreder. Bu nedenle hastalığın teşhis edilmesi, ilerlemiş dönemlerde yapılır. Glokom, çoğunlukla başka bir nedenle, sıklıkla da sıradan bir göz muayenesi veya basit nedenlerle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edilir. Bu nedenle göz muayenesi sırasında göz tansiyonunun ölçülmesi ihmal edilmemelidir.''

Güngör, hastalık konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

''Hastalık, çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiç bir belirti vermez ve doktor muayenesi olmadıkça ortaya çıkarılması güç bir hastalıktır. Glokom yavaş seyreden, fakat sürekli ilerleyen ve giderek göz siniri tahribatına, yani görme kaybına yol açan, karakteristik bir belirtisi olmayan kronik bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık. Teşhis edildiğinde hastalığın niteliği ve ciddiyeti, doktor tarafından hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığıyla anlatılmalıdır. Çünkü hasta, hastalığın ciddiyetinin tam bilincinde olmadığında çoğunlukla tedaviyi sürdürmemekte, bu da görme kaybıyla sonuçlanmaktadır.''

GLOKOM İÇİN SAĞLIK TARAMASI

Prof. Dr. Kıvanç Güngör, Türkiye'de hakkında fazla bir şey bilinmeyen glokom hastalığı için ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için göz sağlığı taraması başlattıklarını da bildirdi.

Türk Oftalmoloji Derneği tarafından Türkiye genelinde göz taraması başlatıldığına işaret eden Prof. Dr. Güngör, sözlerini şöyle tamamladı:

''Glokom hastalığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için Türkiye genelinde 5 Kasım 2009 yılında bir sağlık taraması çalışması yapıldı. İstanbul'da başlayan bu çalışma 6 ilde tamamlandı. Bu çalışmayı, 15 ilde yaparak, 5 Ocak 2010 yılında tamamlamayı ve toplam 6 bin kişiyi taramadan geçirmeyi hedefliyoruz. 100 kişilik bir ekip çalışmalara katılıyor.''

Prof. Dr. Güngör, glokomun, teşhis edildikten sonra tedavisi mümkün bir hastalık olduğunu sözlerine ekledi.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvanç Güngör, göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden glokomun (karasu) sinsi bir göz hastalığı olduğunu, hastalık ilerlediği zaman çok geç kalınmış olunacağını söyledi.

Prof. Dr. Göngör, AA muhabirine yaptığı açıklamada, glokomun, göz içi basıncının yükselmesi nedeniyle, görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme kaybına neden olan ciddi bir hastalık olduğunu belirtti.

Hastalığın, 40 yaşın üzerindeki kişilerde görüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Güngör, şu bilgileri verdi:

''Göz tansiyonu yüksekliği ile seyreden, göz sinirlerinde harabiyetle devam eden bu hastalık, son derece tehlikeli ve körlüğe neden olabilir. Glokom, göz tansiyonu yüksekliği, gözün arkasındaki göz sinirlerini olumsuz yönde etkiler, görmemizi engeller, körlüğe neden olabilir. Çok sinsi bir hastalık. Şu ana kadar ülkemizde, hastalığın coğrafi anlamda yayılımı, hangi bölgelerde daha yaygın olduğu, buna ek olarak risk faktörlerinin neler olduğu, insanların bu hastalık tehlikesi ile ne kadar risk altında olduklarını aydınlatıcı bir çalışma yok.

Hastalığın görülme oranı konusunda bir rakam vermemiz mümkün değil. Özellikle, kronik, açık açılı glokom adı verilen en sık görülen glokom çeşidinde, eğer göz içi basıncı çok yüksek seviyelerde değilse, hastalık bir belirti vermeden sinsi olarak seyreder. Bu nedenle hastalığın teşhis edilmesi, ilerlemiş dönemlerde yapılır. Glokom, çoğunlukla başka bir nedenle, sıklıkla da sıradan bir göz muayenesi veya basit nedenlerle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edilir. Bu nedenle göz muayenesi sırasında göz tansiyonunun ölçülmesi ihmal edilmemelidir.''

Güngör, hastalık konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

''Hastalık, çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiç bir belirti vermez ve doktor muayenesi olmadıkça ortaya çıkarılması güç bir hastalıktır. Glokom yavaş seyreden, fakat sürekli ilerleyen ve giderek göz siniri tahribatına, yani görme kaybına yol açan, karakteristik bir belirtisi olmayan kronik bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık. Teşhis edildiğinde hastalığın niteliği ve ciddiyeti, doktor tarafından hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığıyla anlatılmalıdır. Çünkü hasta, hastalığın ciddiyetinin tam bilincinde olmadığında çoğunlukla tedaviyi sürdürmemekte, bu da görme kaybıyla sonuçlanmaktadır.''

GLOKOM İÇİN SAĞLIK TARAMASI

Prof. Dr. Kıvanç Güngör, Türkiye'de hakkında fazla bir şey bilinmeyen glokom hastalığı için ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için göz sağlığı taraması başlattıklarını da bildirdi.

Türk Oftalmoloji Derneği tarafından Türkiye genelinde göz taraması başlatıldığına işaret eden Prof. Dr. Güngör, sözlerini şöyle tamamladı:

''Glokom hastalığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilmek için Türkiye genelinde 5 Kasım 2009 yılında bir sağlık taraması çalışması yapıldı. İstanbul'da başlayan bu çalışma 6 ilde tamamlandı. Bu çalışmayı, 15 ilde yaparak, 5 Ocak 2010 yılında tamamlamayı ve toplam 6 bin kişiyi taramadan geçirmeyi hedefliyoruz. 100 kişilik bir ekip çalışmalara katılıyor.''

Prof. Dr. Güngör, glokomun, teşhis edildikten sonra tedavisi mümkün bir hastalık olduğunu sözlerine ekledi.
Devamını Oku

Cinsel sorunlara şifa 18 bitki

İşte cinsel gücü artıran en etkili bitki ve 18 doğal afrodizyak...

Bitki çayları: Vücuttaki sıvıların akışını hızlandıran bitki çayları içilince, kan dolaşımı hızlanır, tutkularda ve heyecanlarda artış olur. Enerji seviyesini de yükselten bitki çayları seks yaşamını canlandırır.

Ginseng: Binlerce yıllardır Çin'de ilaç yapımında kullanılan ginseng; hormonal sistemi uyarır, erken yaşlanma sürecini yavaşlatır ve göz ardı edilemeyecek güçler verir.

Rezene: Bilinen en eski afrodizyaklardan olan rezeneden her gün bir parça alınması cinsel gücü artırır. Rezenenin tohumundan çay da yapılarak içilebilir.

Lavanta: Salata ve yemek soslarına konan birkaç damla lavanta, seks hayatını güçlendirir.

Karanfil tanesi: Doğal afrodizyakların en güçlülerinden biri olan karanfil tanesi, yorgunluğa da iyi gelir.

Haşhaş Tohumu: Cinsel performansı artırır.

Polen: Son yıllarda afrodizyak olarak kullanılan polenin yapısında, belli ölçüde testosteron ve diğer cinsiyet hormonları bulunuyor. Ayrıca içerisinde birçok vitamin mineral ve amino asit bulunur.

Zencefil: Yüzyıllardır duyguları harekete geçirmek için hazırlanan içkilerin karışımında kullanılan zencefil, insanı daha ateşli yapar. (Kanı sulandıran ilaç kullananların dikkatli olmaları gerekiyor. Ayrıca, fazla tüketildiğinde de bağırsakları rahatsız eder.) Yemeklerde bahart olarak kullanılabilir. Balla karıştırılıp yenebilir. Bir hafta veya 10 gün kadar kullanılmalıdır.

Tarçın: İştah açıcıdır. Sinirsel rahatlık veren bir kokusu vardır. Gaz söktürücü ve antiseptik özellikleri vardır. Afrodizyak olarak da kullanılabilir. Kışın içilen bitki çaylarına konulabilir. Tarçın yağı hoş kokusundan dolayı masaj yağı olarak da kullanılabilir.

Hardal: Cinsel bezlerin işleyişini hızlandırır.

Yasemin: Likörleri kokulandıran, harika kokulu yasemin çiçeği, etkili bir uyarıcıdır.

Süsen: Süsen kökü tozu, her iki cins için de güçlü bir afrodizyaktır.

Meyan Kökü: Meyan kökünden elde edilen toz, maden suyu ile karıştırılınca kadınlar için çok etkili bir afrodizyak haline gelir.

Vanilya: Merkezi sinir sistemine etki ederek kokusuyla uyarıcı etki yaratır.

Roka: Bolca demir ve C vitamini içeren roka, alyuvarlar için iyidir. Ayrıca, cinsel gücü de artırır.

Maydanoz: Yemeklere lezzet katan maydanoz, cinsel yaşama da lezzet katar.

Kekik: Güçlü etkileri olan kekik, özellikle erkeklerde uyarıcıdır.

Arı Sütü: Cinsel bezleri geliştiren arı sütünün etkileri, kısa zamanda hissedilir.
İşte cinsel gücü artıran en etkili bitki ve 18 doğal afrodizyak...

Bitki çayları: Vücuttaki sıvıların akışını hızlandıran bitki çayları içilince, kan dolaşımı hızlanır, tutkularda ve heyecanlarda artış olur. Enerji seviyesini de yükselten bitki çayları seks yaşamını canlandırır.

Ginseng: Binlerce yıllardır Çin'de ilaç yapımında kullanılan ginseng; hormonal sistemi uyarır, erken yaşlanma sürecini yavaşlatır ve göz ardı edilemeyecek güçler verir.

Rezene: Bilinen en eski afrodizyaklardan olan rezeneden her gün bir parça alınması cinsel gücü artırır. Rezenenin tohumundan çay da yapılarak içilebilir.

Lavanta: Salata ve yemek soslarına konan birkaç damla lavanta, seks hayatını güçlendirir.

Karanfil tanesi: Doğal afrodizyakların en güçlülerinden biri olan karanfil tanesi, yorgunluğa da iyi gelir.

Haşhaş Tohumu: Cinsel performansı artırır.

Polen: Son yıllarda afrodizyak olarak kullanılan polenin yapısında, belli ölçüde testosteron ve diğer cinsiyet hormonları bulunuyor. Ayrıca içerisinde birçok vitamin mineral ve amino asit bulunur.

Zencefil: Yüzyıllardır duyguları harekete geçirmek için hazırlanan içkilerin karışımında kullanılan zencefil, insanı daha ateşli yapar. (Kanı sulandıran ilaç kullananların dikkatli olmaları gerekiyor. Ayrıca, fazla tüketildiğinde de bağırsakları rahatsız eder.) Yemeklerde bahart olarak kullanılabilir. Balla karıştırılıp yenebilir. Bir hafta veya 10 gün kadar kullanılmalıdır.

Tarçın: İştah açıcıdır. Sinirsel rahatlık veren bir kokusu vardır. Gaz söktürücü ve antiseptik özellikleri vardır. Afrodizyak olarak da kullanılabilir. Kışın içilen bitki çaylarına konulabilir. Tarçın yağı hoş kokusundan dolayı masaj yağı olarak da kullanılabilir.

Hardal: Cinsel bezlerin işleyişini hızlandırır.

Yasemin: Likörleri kokulandıran, harika kokulu yasemin çiçeği, etkili bir uyarıcıdır.

Süsen: Süsen kökü tozu, her iki cins için de güçlü bir afrodizyaktır.

Meyan Kökü: Meyan kökünden elde edilen toz, maden suyu ile karıştırılınca kadınlar için çok etkili bir afrodizyak haline gelir.

Vanilya: Merkezi sinir sistemine etki ederek kokusuyla uyarıcı etki yaratır.

Roka: Bolca demir ve C vitamini içeren roka, alyuvarlar için iyidir. Ayrıca, cinsel gücü de artırır.

Maydanoz: Yemeklere lezzet katan maydanoz, cinsel yaşama da lezzet katar.

Kekik: Güçlü etkileri olan kekik, özellikle erkeklerde uyarıcıdır.

Arı Sütü: Cinsel bezleri geliştiren arı sütünün etkileri, kısa zamanda hissedilir.
Devamını Oku

Sağlık sorunlarının nedeni iyot eksikliği

Adana İl Sağlık Müdürü Aytekin Kemik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iyot eksikliğinin, çocuklarda zeka geriliği ve psikomotor gelişim sorunlarının en önde gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.

İyot eksikliğinin aynı zamanda gebelik sırasında ölü doğum ve düşük olasılığını da artırdığını belirten Kemik, şöyle konuştu:

''Zeka gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı düşük okul başarısı ve çalışma performansındaki yetersizlikler gibi sonuçlara da yol açmaktadır. İyot eksikliğinin giderilmesi için uluslararası benimsenen yöntem, tuzun iyotlanmasıdır.''

Kullanılan tuzların iyotlu olup olmadığını belirlemek amacıyla geçen yıl Türkiye genelinde bazı hane halklarına yönelik tuz testi uygulandığını anımsatan Kemik, ''Testin gerçekleştirildiği hanelerin yüzde 15'inde, evde kullanılan tuzun iyodür veya iyodat içermediği saptanmıştır. Bir başka deyişle bu hanelerde kullanılan tuz iyotlanmamıştır'' dedi.

Kemik, hane halklarının yüzde 8'inde kullanılan tuzun potasyum iyodürlü olup yüzde 69'unda ise kullanılan tuzun yeterli miktarda potasyum iyodat içerdiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

''İyotlu tuz kullanımı yerleşim yerlerine ve bölgelerine göre farklılıklar bulunmaktadır. Kentsel alanda her 10 hane halkından 9'u iyotlu tuz kullanırken kırsal alanda her 10 hane halkından 7'si iyotlu tuz kullanmaktadır. İyotlu tuz kullanımı Batı Anadolu bölgesinde diğer bölgelere göre daha yaygın. Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadoludaki hane halklarının yarısından fazlası iyotlu tuz kullanmamakta veya kullandıkları tuz yeterli seviyede iyodat içermemekte.''

75'ER TON TUZ DAĞITILDI

Kemik, 2008 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırmasına göre de güney bölgelerinde hane haklarının yüzde 21,4'ünün iyotlu tuz kullanmadığının tespit edildiğini kaydetti.

Özellikle kırsal kesimdeki vatandaşlarda iyotlu tuz kullanımını sağlamak amacıyla başlatılan çalışmaların sürdüğünü ifade eden Kemik, bu kapsamda Aladağ, Karaisalı, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçelerinde geçen yıl ve bu yıl 75'er ton iyotlu tuz dağıttıklarını sözlerine ekledi.
Adana İl Sağlık Müdürü Aytekin Kemik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iyot eksikliğinin, çocuklarda zeka geriliği ve psikomotor gelişim sorunlarının en önde gelen nedenlerinden biri olduğunu söyledi.

İyot eksikliğinin aynı zamanda gebelik sırasında ölü doğum ve düşük olasılığını da artırdığını belirten Kemik, şöyle konuştu:

''Zeka gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı düşük okul başarısı ve çalışma performansındaki yetersizlikler gibi sonuçlara da yol açmaktadır. İyot eksikliğinin giderilmesi için uluslararası benimsenen yöntem, tuzun iyotlanmasıdır.''

Kullanılan tuzların iyotlu olup olmadığını belirlemek amacıyla geçen yıl Türkiye genelinde bazı hane halklarına yönelik tuz testi uygulandığını anımsatan Kemik, ''Testin gerçekleştirildiği hanelerin yüzde 15'inde, evde kullanılan tuzun iyodür veya iyodat içermediği saptanmıştır. Bir başka deyişle bu hanelerde kullanılan tuz iyotlanmamıştır'' dedi.

Kemik, hane halklarının yüzde 8'inde kullanılan tuzun potasyum iyodürlü olup yüzde 69'unda ise kullanılan tuzun yeterli miktarda potasyum iyodat içerdiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

''İyotlu tuz kullanımı yerleşim yerlerine ve bölgelerine göre farklılıklar bulunmaktadır. Kentsel alanda her 10 hane halkından 9'u iyotlu tuz kullanırken kırsal alanda her 10 hane halkından 7'si iyotlu tuz kullanmaktadır. İyotlu tuz kullanımı Batı Anadolu bölgesinde diğer bölgelere göre daha yaygın. Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadoludaki hane halklarının yarısından fazlası iyotlu tuz kullanmamakta veya kullandıkları tuz yeterli seviyede iyodat içermemekte.''

75'ER TON TUZ DAĞITILDI

Kemik, 2008 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırmasına göre de güney bölgelerinde hane haklarının yüzde 21,4'ünün iyotlu tuz kullanmadığının tespit edildiğini kaydetti.

Özellikle kırsal kesimdeki vatandaşlarda iyotlu tuz kullanımını sağlamak amacıyla başlatılan çalışmaların sürdüğünü ifade eden Kemik, bu kapsamda Aladağ, Karaisalı, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçelerinde geçen yıl ve bu yıl 75'er ton iyotlu tuz dağıttıklarını sözlerine ekledi.
Devamını Oku

Sivilcelerden kurtulmanın 5 altın yolu

Utandırıcı parlak kırmızı sivilceler ile kendinizi patlamaya hazır bir bomba gibi hissedebilirsiniz. Genellikle bu sivilceler önemli bir iş görüşmesi, randevu ya da topluluk önünde konuşma yapmadan hemen önce çıkıyor. Artık sivilce savaşını bizim kazanmamızın vakti geldi. Howstuffworks imli sitede yer alan habere göre, akneye yatkın cildi temizlemek için 5 öneri yer alıyor.

1. Yüzünüzü her gün yıkayın: Sivilcelerin kötü hijyen şartlarından kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Gerçekte bu en büyük efsanelerden biridir. Akne, erkeklik hormonu testesteronun daha fazla yağ ya da sebum üretmek için bu foliküllere neden olmasıyla oluşuyor. Gözenek bir kez tıkanınca, bir sivilce şekillenmeye başlıyor, bakteri içine giriyor, böylece sivilce kızarmaya ve iltihaplanıyor.

Kötü hijyen problemin kaynağı değil. Yüzümüzü bakterilerden ve foliküllerden temiz tutmak en iyi fikirdir. Yüzünüzü günde 2 kez yıkayın, ancak sabundan uzak durun. Sabun cildinizin koruyucu tabakasını soyabilir. Onlardan birçoğunun ph derecesi cildinizinkinden yüksek olabiliyor. Bu da cilt kimyanızı değiştirebiliyor. Bazı sabunlarda kimyasallar sürfaktan olarak kullanılıyor. Bu yüzünüzü tahriş edebiliyor. En iyisi cildinizi iki kez yıkamak için yağsız ve alkolsüz jel kullanmalısınız.

2. Ovalamayın: Cildimizin kirli olduğunu düşünüp, kirlerden kurtulmak için ovalarız. Bu akneye yatkın ciltler için kötü bir stratejidir. Yüzünüzü aşırı ovalamak cildinizi tahriş edebilir ve sivilcelerin daha fazla yanmasına neden olabilir. Ilık su kullanarak yüz temizleyicisi ile cildinize yavaş yavaş masaj yapın. Bitirdiğinizde durulayın ve ovalamadan, hafif hafif dokunarak yüzünüzü kurulayın.

3. Salisilik asit içeren temizleyici deneyin: Bitkilerden çıkarılan salisilik asit, piyasada satılan anti-akne kimyasallarından en etkililerinden biridir. Asit foliküllerin içine girerek, siyah noktaların ve sivilcelerin küçülmesine yardım ediyor.

Doktorun yazdığı ilaçlarda salisilik asit oranı fazla miktardayken, Neutrogena ve Oxy Balance gibi eczanelerde satılan çeşitli temizleyicilerde yüzde 0,5 ten 2 kadar oranda salisilik asit var. Uygulamaya başladığınızda ilk birkaç günde cildiniz daha fazla tahriş olabilir, fc akat bu etki birkaç gün sonra azalacak. Tedavinin sonuçlarını görmek, birkaç hafta alabilir, sabırlı olmalısınız.

4. Benzol Peroksit içeren temizleyiciyi deneyin: Salisilik asit gibi, benzol peroksit gözeneklerin tıkanmasına yol açan ölü cilt hücrelerini parçalayarak çalışıyor. Etki etmesi salisilik asit gibi biraz zaman alıyor. Benzol peroksiti yüksek dozlarda kullanırsanız cildinizi tahriş edebilir. Benzol peroksit ya da salisilik asit cildinizi çok tahriş ederse, daha ılımlı olan ve cildinizi mikroplardan arındıran, tahrişe yol açmayan, antibakteriyal losyon kullanabilirsiniz. Başka bir olasılık olarak da doğal antibakteriyal özelliğe sahip olan yüzde 5'lik çay ağacı yağı solüsyonu olabilir.

5. Cildinizi kurutmayın: Birçok akne preparasyonunun cilt üzerinde önemli derecede kurutucu etkisi var. Bu iyi bir şey gibi görünebilir, ancak aşırı kuruma ise her şeyi daha kötü yapar. Bundan korunmak için, cildinizi nemli tutun. Bu nedenle yağsız ya da "sivilce yapmayan" ya da "gözenekleri tıkamayan" etiketli nemlendiricileri kullanabilirsiniz.
Utandırıcı parlak kırmızı sivilceler ile kendinizi patlamaya hazır bir bomba gibi hissedebilirsiniz. Genellikle bu sivilceler önemli bir iş görüşmesi, randevu ya da topluluk önünde konuşma yapmadan hemen önce çıkıyor. Artık sivilce savaşını bizim kazanmamızın vakti geldi. Howstuffworks imli sitede yer alan habere göre, akneye yatkın cildi temizlemek için 5 öneri yer alıyor.

1. Yüzünüzü her gün yıkayın: Sivilcelerin kötü hijyen şartlarından kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Gerçekte bu en büyük efsanelerden biridir. Akne, erkeklik hormonu testesteronun daha fazla yağ ya da sebum üretmek için bu foliküllere neden olmasıyla oluşuyor. Gözenek bir kez tıkanınca, bir sivilce şekillenmeye başlıyor, bakteri içine giriyor, böylece sivilce kızarmaya ve iltihaplanıyor.

Kötü hijyen problemin kaynağı değil. Yüzümüzü bakterilerden ve foliküllerden temiz tutmak en iyi fikirdir. Yüzünüzü günde 2 kez yıkayın, ancak sabundan uzak durun. Sabun cildinizin koruyucu tabakasını soyabilir. Onlardan birçoğunun ph derecesi cildinizinkinden yüksek olabiliyor. Bu da cilt kimyanızı değiştirebiliyor. Bazı sabunlarda kimyasallar sürfaktan olarak kullanılıyor. Bu yüzünüzü tahriş edebiliyor. En iyisi cildinizi iki kez yıkamak için yağsız ve alkolsüz jel kullanmalısınız.

2. Ovalamayın: Cildimizin kirli olduğunu düşünüp, kirlerden kurtulmak için ovalarız. Bu akneye yatkın ciltler için kötü bir stratejidir. Yüzünüzü aşırı ovalamak cildinizi tahriş edebilir ve sivilcelerin daha fazla yanmasına neden olabilir. Ilık su kullanarak yüz temizleyicisi ile cildinize yavaş yavaş masaj yapın. Bitirdiğinizde durulayın ve ovalamadan, hafif hafif dokunarak yüzünüzü kurulayın.

3. Salisilik asit içeren temizleyici deneyin: Bitkilerden çıkarılan salisilik asit, piyasada satılan anti-akne kimyasallarından en etkililerinden biridir. Asit foliküllerin içine girerek, siyah noktaların ve sivilcelerin küçülmesine yardım ediyor.

Doktorun yazdığı ilaçlarda salisilik asit oranı fazla miktardayken, Neutrogena ve Oxy Balance gibi eczanelerde satılan çeşitli temizleyicilerde yüzde 0,5 ten 2 kadar oranda salisilik asit var. Uygulamaya başladığınızda ilk birkaç günde cildiniz daha fazla tahriş olabilir, fc akat bu etki birkaç gün sonra azalacak. Tedavinin sonuçlarını görmek, birkaç hafta alabilir, sabırlı olmalısınız.

4. Benzol Peroksit içeren temizleyiciyi deneyin: Salisilik asit gibi, benzol peroksit gözeneklerin tıkanmasına yol açan ölü cilt hücrelerini parçalayarak çalışıyor. Etki etmesi salisilik asit gibi biraz zaman alıyor. Benzol peroksiti yüksek dozlarda kullanırsanız cildinizi tahriş edebilir. Benzol peroksit ya da salisilik asit cildinizi çok tahriş ederse, daha ılımlı olan ve cildinizi mikroplardan arındıran, tahrişe yol açmayan, antibakteriyal losyon kullanabilirsiniz. Başka bir olasılık olarak da doğal antibakteriyal özelliğe sahip olan yüzde 5'lik çay ağacı yağı solüsyonu olabilir.

5. Cildinizi kurutmayın: Birçok akne preparasyonunun cilt üzerinde önemli derecede kurutucu etkisi var. Bu iyi bir şey gibi görünebilir, ancak aşırı kuruma ise her şeyi daha kötü yapar. Bundan korunmak için, cildinizi nemli tutun. Bu nedenle yağsız ya da "sivilce yapmayan" ya da "gözenekleri tıkamayan" etiketli nemlendiricileri kullanabilirsiniz.
Devamını Oku

4 günde sigaradan kurtulabilirsiniz

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, kapalı mekanlara sigara içilmesinin tümüyle yasaklanması, son olarak da sigara paketlerinin üzerine, sigaranın yol açtığı zararları gösteren fotoğrafların konulması, sigarayı bırakmak isteyen kişilerin sayısını artırdı.

Yapılan araştırmaya göre de sigara içinlerin büyük bölümü, akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradan, öksürme, gıdaların gerçek lezzetini almama, diş sararması gibi şikayetler nedeniyle kurtulmak istiyor, ancak bağımlılık yapan nikotin nedeniyle sigaranın profesyonel yardım alınmadan bırakılması kişiyi oldukça zorluyor.

Uzmanlar, sigarayı bırakmanın tek başına ve klinik destek almadan gerçekleştirilmesinin son derece zor olduğunu, sigaradan tümüyle kurtulma konusunda kesin kararını vermiş kişilerin resmi ve özel hastanelerdeki sigarayı bıraktırma merkezlerine gitmelerini istiyor.

HİÇBİR ŞEKİLDE AĞRI VE SANCI YOK

Bazı hastanelerde bulunan ışın cihazı sayesinde, 4 gün 15'er dakikalık seanslara girenler, endorfin salgıları yeniden başlatılarak sigara bağımlılığından kurtuluyor. Bu işlem sırasında, kişi hiçbir şekilde ağrı ya da sızı hissetmiyor.

Konya Özel Nakipoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Kutsi Öncü, ''Sigarayı bu yöntemle bırakmak çok kolay, ancak pek çok kişi bunu bilmiyor. Oysa 4 günde, 25 dakikalık seanslarımıza giren sigarayı yüzde 90 bırakıyor'' dedi.

İKİNCİ SEANSTAN SONRA TİRYAKİYE SİGARA CAZİP GELMİYOR

Bu işlem için, sigaraya bir ayda ödenen kadar, yani çok cüzi bir ücret aldıklarını anlatan Dr. Öncü, şunları kaydetti:

''Pek çok kişi bu sigarayı bıraktırma yöntemini, bu yöntemle sigarayı bırakmış bir tanıdığından öğreniyor, bize öyle geliyor. Bu teknikle enfraruj ışınları vücudun akupunktura duyarlı 35 noktasına birden uyguluyoruz. Bu noktalardan ışınsal uyarıyla ara mesajcılar harekete geçerek, beyine, endorfin salgılaması talimatını veriyor. Böylece, tiryakinin aldığı nikotin nedeniyle artık vücuduna salgılanmayan endorfin hormonu, yeniden yoğun şekilde harekete geçiyor. Artık kişi, nikotinle değil vücudunun doğal olarak salgıladığı endorfin hormonuyla mutlu olmaya başlıyor. İşin güzel tarafı şu, nikotin ve endorfin birbirine adeta düşman. Vücut bu tedavinin 2. seansından itibaren mutluluk hormonu salgılamaya başladığı için, kişi sigaradan zevk almadığı gibi sigara artık bu kişiye cazip bir madde olarak gelmiyor.''

Bu yöntemin özellikle büyük şehirlerde bazı hastanelerde bulunduğuna işaret eden Dr. Öncü, sigarayı bırakmaya azmetmiş herkesin bu yöntemle hiç zorlanmadan nikotin bağımlılığından kurtulabileceğini, hem kendisi hem de ailesi için sağlıklı bir yaşama başlayacağını vurguladı.

Dr. Öncü, bu tedavinin tek şartının uygulamaya başlamadan önce kişinin 24 saat hiç sigara içmemiş olması gerektiğini, tedavi süresince ve sonrasındaki bir haftalık dönemde, vücuttaki sigara zehirinin hızla atılabilmesi için bol su içilmesi ve günde 3 kez 250 gram yoğurt tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

AA
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, kapalı mekanlara sigara içilmesinin tümüyle yasaklanması, son olarak da sigara paketlerinin üzerine, sigaranın yol açtığı zararları gösteren fotoğrafların konulması, sigarayı bırakmak isteyen kişilerin sayısını artırdı.

Yapılan araştırmaya göre de sigara içinlerin büyük bölümü, akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradan, öksürme, gıdaların gerçek lezzetini almama, diş sararması gibi şikayetler nedeniyle kurtulmak istiyor, ancak bağımlılık yapan nikotin nedeniyle sigaranın profesyonel yardım alınmadan bırakılması kişiyi oldukça zorluyor.

Uzmanlar, sigarayı bırakmanın tek başına ve klinik destek almadan gerçekleştirilmesinin son derece zor olduğunu, sigaradan tümüyle kurtulma konusunda kesin kararını vermiş kişilerin resmi ve özel hastanelerdeki sigarayı bıraktırma merkezlerine gitmelerini istiyor.

HİÇBİR ŞEKİLDE AĞRI VE SANCI YOK

Bazı hastanelerde bulunan ışın cihazı sayesinde, 4 gün 15'er dakikalık seanslara girenler, endorfin salgıları yeniden başlatılarak sigara bağımlılığından kurtuluyor. Bu işlem sırasında, kişi hiçbir şekilde ağrı ya da sızı hissetmiyor.

Konya Özel Nakipoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Kutsi Öncü, ''Sigarayı bu yöntemle bırakmak çok kolay, ancak pek çok kişi bunu bilmiyor. Oysa 4 günde, 25 dakikalık seanslarımıza giren sigarayı yüzde 90 bırakıyor'' dedi.

İKİNCİ SEANSTAN SONRA TİRYAKİYE SİGARA CAZİP GELMİYOR

Bu işlem için, sigaraya bir ayda ödenen kadar, yani çok cüzi bir ücret aldıklarını anlatan Dr. Öncü, şunları kaydetti:

''Pek çok kişi bu sigarayı bıraktırma yöntemini, bu yöntemle sigarayı bırakmış bir tanıdığından öğreniyor, bize öyle geliyor. Bu teknikle enfraruj ışınları vücudun akupunktura duyarlı 35 noktasına birden uyguluyoruz. Bu noktalardan ışınsal uyarıyla ara mesajcılar harekete geçerek, beyine, endorfin salgılaması talimatını veriyor. Böylece, tiryakinin aldığı nikotin nedeniyle artık vücuduna salgılanmayan endorfin hormonu, yeniden yoğun şekilde harekete geçiyor. Artık kişi, nikotinle değil vücudunun doğal olarak salgıladığı endorfin hormonuyla mutlu olmaya başlıyor. İşin güzel tarafı şu, nikotin ve endorfin birbirine adeta düşman. Vücut bu tedavinin 2. seansından itibaren mutluluk hormonu salgılamaya başladığı için, kişi sigaradan zevk almadığı gibi sigara artık bu kişiye cazip bir madde olarak gelmiyor.''

Bu yöntemin özellikle büyük şehirlerde bazı hastanelerde bulunduğuna işaret eden Dr. Öncü, sigarayı bırakmaya azmetmiş herkesin bu yöntemle hiç zorlanmadan nikotin bağımlılığından kurtulabileceğini, hem kendisi hem de ailesi için sağlıklı bir yaşama başlayacağını vurguladı.

Dr. Öncü, bu tedavinin tek şartının uygulamaya başlamadan önce kişinin 24 saat hiç sigara içmemiş olması gerektiğini, tedavi süresince ve sonrasındaki bir haftalık dönemde, vücuttaki sigara zehirinin hızla atılabilmesi için bol su içilmesi ve günde 3 kez 250 gram yoğurt tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

AA
Devamını Oku

Virüsün mutasyona uğramış hali can aldı

Fransız sağlık yetkilileri, kimliği açıklanmayan 2 kişinin, farklı kentlerde tedavi altına alındıklarını, hastalarda H1N1/A'nın mutasyona uğramış durumunun teşhis edilmesinden sonra öldüklerini söylediler.

Hastalardan birindeki virüsün, domuz gribinin tedavisinde kullanılan Tamiflu ilacına direnç gösterdiği belirtildi.
Fransız sağlık yetkilileri, kimliği açıklanmayan 2 kişinin, farklı kentlerde tedavi altına alındıklarını, hastalarda H1N1/A'nın mutasyona uğramış durumunun teşhis edilmesinden sonra öldüklerini söylediler.

Hastalardan birindeki virüsün, domuz gribinin tedavisinde kullanılan Tamiflu ilacına direnç gösterdiği belirtildi.
Devamını Oku

Ne gribisiniz öğrenin?

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın 'Kritik eşik 15 Aralık' vurgusunun ardından, hava sıcaklığının düşmesiyle yayılma hızı ve ölümlerin artabileceğini belirten uzmanlar aralık ayında aşılanmayı öneriyor.

Hapşuruyorsanız, öksürüyorsanız ya da burnunuz akıyorsa önce grip tablosuna bakın ve belirtiler domuz gribi diyorsa mutlaka bir doktora başvurun.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın 'Kritik eşik 15 Aralık' vurgusunun ardından, hava sıcaklığının düşmesiyle yayılma hızı ve ölümlerin artabileceğini belirten uzmanlar aralık ayında aşılanmayı öneriyor.

Hapşuruyorsanız, öksürüyorsanız ya da burnunuz akıyorsa önce grip tablosuna bakın ve belirtiler domuz gribi diyorsa mutlaka bir doktora başvurun.

Devamını Oku

İlaç Takip Sistemi Aksıyor

Bugün kullanılmaya başlanan İlaç Takip Sistemi'nde meydana gelen aksaklıklar hastaları mağdur etti. Provizyon sisteminde yaşanan sıkıntılar hastaların ilaç almasına engel oldu.


Türk Eczacılar Derneği Genel Sekreteri Özgür Özel, bu sisteme beklenilenden erken geçildiğini ve sistemdeki karışıklıkların hastaları mağdur edeceği için 24 bin eczanede bu sistemin ertelenmesi gerektiğini söyledi.Bu aksaklıkların en önemli sebebinin ise birçok doktor bilgisinin girilmemesi ya da uzmanlık alanlarının belirtilmemesi olduğu söylendi.


Acil hastalar zor durumda kaldı


Eczacılar acil olarak ilaca ihtiyacı olan hastaların ilaç takip sistemindeki bu karışıklık nedeniyle zor durumda kaldığını belirtiyor. Eczacı Alper Türkdoğan,yaptığı açıklamada saat 14:00'e kadar 60 olması gereken reçete sayısının 6'yı ancak bulduğunu yaşanan en üzücü olayın ise bu sabah ilaç almaya gelen bir kanser hastasını doktorun ünvanını sistemde bulamadıkları için geri göndermek zorunda kalmaları olduğunu söyledi.
Bugün kullanılmaya başlanan İlaç Takip Sistemi'nde meydana gelen aksaklıklar hastaları mağdur etti. Provizyon sisteminde yaşanan sıkıntılar hastaların ilaç almasına engel oldu.


Türk Eczacılar Derneği Genel Sekreteri Özgür Özel, bu sisteme beklenilenden erken geçildiğini ve sistemdeki karışıklıkların hastaları mağdur edeceği için 24 bin eczanede bu sistemin ertelenmesi gerektiğini söyledi.Bu aksaklıkların en önemli sebebinin ise birçok doktor bilgisinin girilmemesi ya da uzmanlık alanlarının belirtilmemesi olduğu söylendi.


Acil hastalar zor durumda kaldı


Eczacılar acil olarak ilaca ihtiyacı olan hastaların ilaç takip sistemindeki bu karışıklık nedeniyle zor durumda kaldığını belirtiyor. Eczacı Alper Türkdoğan,yaptığı açıklamada saat 14:00'e kadar 60 olması gereken reçete sayısının 6'yı ancak bulduğunu yaşanan en üzücü olayın ise bu sabah ilaç almaya gelen bir kanser hastasını doktorun ünvanını sistemde bulamadıkları için geri göndermek zorunda kalmaları olduğunu söyledi.
Devamını Oku